Bakın işte bu “duvar” çok su götürür. Bunun kadar anlamlı, bunun kadar geniş kapsamlı -dünya edebiyatında- bir kelime daha yoktur desek yeridir.
“kapı ve kapılar” diyecek oldunuz değil mi? Hatta kapalı kapılar arkasında gibi,saklı ve kapsamlı bazı fırıldak, gizli pazarlıklar için de bu “kapı” lafını kullanırız değil mi?
Ama bu kapı, bir bahçe kapısı filan değil ki. Arkasında neler neler barındıran, saklayan, koruyan, bir “uzun duvarın” kapısıdır belki. Öyle ya, bir “kapıyı” yalnız başına düşünemezsiniz. Onun bağlı olduğu, ağır menteşeler, gamalar, perçinlerle tutturulduğu bir “örülmüş” taştan veya başka bir cevherden veya kerpiçten bir “duvarı” vardır. Bu onun sanki sigorta veya en büyük güvencesidir.
Kapıyı daha çok “yollar” ilgilendirir. Biz duvara bakalım.
Duvar, şöyle böyle dedikse de, her binanın mutlaka duvar veya duvarları vardır da, ama her duvar, ustaca “örülmüş” bile olsa bir bina, mesken, konak, han hamam saray külhan değildir.
Hani deriz ya;
… Taş taş üstüne koyanın atasına rahmet.
Öyledir. Bu sözü politikada çokça kullanırız. Bütün imar ümran işleri, bir taşı bir taşın üstüne koymakla başlamıyor mu?
“Kapı” nerde kaldı o zaman? Zaman süreci önemlidir. Zamanı gelince penceresiyle, kapısıyla, kuş tağasıyla, balkonu, cumbasıyla bir “uzun duvar” karşınızda haşmet ve heybetle arzı endam edecektir.
Onu hemen tanıyacak ve “ağlama duvarı” gibi önünde ağlayıp sızlayacak veya selam duracak veya onun “taşlarını” öpecek baş tacı edeceksiniz.
O sizin hepinizin büyüğü ve büyüsü olacak, kendinizi onun taşlarından birisi veya hepisi sanacaksınız.
Bazı “duvarlar” yıkılasıdır. Berlin duvarını nasıl yıktılar değil mi?
Halk ağzında da, somurtgan, can sıkıcı bir “mahkeme duvarı gibi” duvar esprisi vardır.
Çin Seddi dediğimiz, bir de dağları aşan bir duvar örgüsü vardır.
Söz duvardan açılmışken, bir de onun ustasından söz edelim değil mi? Olur ya, bir usta da duvarı beğenmeyip, yıkmak, restore etmek, ordan bir buradan bir taş çıkarıp, bir yerlere koymak ister. Duvarın çeşitli taşlardan örgüsünü –kendisi veya ustalığı için- bir mesaj sanıp, temamen değiştirmek ister. “Keymıh” taşı alıp, yerine “havara” veya avare taş koymak ister, zemindeki “granit, kara taşları alıp, yerine daha turistik “Roma mermeri, koymak ister, ne bileyim, kendini “duvar ustası” yerine koyduktan sonra, neler yapar neler.
Bakın işte burada biraz duralım. Öyle duvarda oynatmadık taş bırakmamak, her taşı yerinden oynatmak, söktükten sonra vazgeçip geri yerine koymak, bu muhkem ve müesses duvarı, taş taş söküp “mucur” makinesine vermek kül ufak etmek. Öyle yasada mevzuatta ufak bir delik açmak gibi değildir duvar müsvette defteri değildir.
Başınızı çarptığınız her duvar “yıkılası” değildir. Siyaset labirentinde, yol gösteren levhalar gibi, “ikaz” duvarları da vardır.
Düşüncede ve siyasette yiğitlik, duvar ve taşları ile kavga etmek yerine, onları islah, restore, dekore etmek yerine hatta yeni imar ve inşa kıstaslarına kurban etme yerine;
Evet, etüd ve projelerinizi, duvara dokunmadan, sizin için oyuncak maket ve tasarılar üzerinde, denemeniz önemlidir.
Bırakınız taşlar ne kadar muhkemse veya değilse duvar da o kadar yaşasın.
Etrafında tavaf ettiğimiz Kabe de dört duvar değil midir?
Ne mi demek istedik. Canım orda da bir “taş” var ya. Ama ona el sürmek öpmek isteriz.
Taş ve duvar, galiba tabiatın fıtratında var.
Onun için dikkat etmek var!