Bir eylem ve ardından yalan haberin bini bir para...

Hemen her kesimin kendisine karşıt gördüğü herkes hakkında belaltına vurmaktan çekinmediği, düzmece resim, video ve haberleri sonunu düşünmeden servis ettiği bir ortam...

Şayet bu yalan yanlış haberler sonucu düşünülerek yapılıyor ise durum daha da vahim demektir, çünkü bu işi organize edenler, karşıt görüşü kötülemekten ziyade kendi taraftarlarını da aldatma ve ateşe atma niyetindeler demektir.

 

İnsanlar ve daha doğrusu yönlendirenler, google gözlüğü takmış gibi, sadece baktıkları nokta hakkında ileri geri konuşuyor yorum yapıyorlar. Eylemin sonucu; eylemcilere göre hükumetin devrilmesi, hükumete göre darbe heveslileri ve dış mihrakların hezimeti olacak. Oysa her iki tarafın da olayı sağduyu ile ele alıp ortamı rahatlatacağı yerde körüklemesi, bu eylemin büyümesinin her iki tarafça da istendiği sonucunu ortaya koyuyor.

 

Taksim meydanındaki bir imar değişikliğini, yetkisinde olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden çok Hükumetin sahiplenmesi, bu değişikliğe karşı olanların ise asıl muhatap yerine Hükumeti hedef seçmesi, işin basit bir meydanın imar tadilatı olmadığını, bunun bahane edilerek yeni bir oluşuma geçilmesinin sebebi kılınmak istendiği izlenimi veriyor.

 

İmar değişiklikleri hemen her belediye meclis toplantılarının ağırlıklı gündem maddeleridir (neredeyse başka konu yok, merak edenler merak ettikleri belediye meclis toplantı gündemlerine göz atabilirler)

 

Yukarıda bahsettiğimiz yeni oluşum nedir ve bahane olarak neden İstanbul seçilmiştir, bu konuyu irdelemeye çalışacağız.

 

Öncelikle hükumetin bu olayları kontrollü bir şekilde isteyerek tırmandırdığını görüyoruz. KCK tutuklamalarında bir günde ve Türkiye'nin her yerinde yüzlerce tutuklama yapılabiliyorken Taksim'deki eylemciler için neden böyle bir tutuklama furyası uygulanmamıştır? Bunda İçişleri Bakanlığındaki koltuk değişiminin etkisi olduğu düşünülebilir ise de konuyla direkt Başbakan'ın ilgilendiği, açıklamalar yaptığı göz önüne alındığında ve Başbakan'ın ısrarla (eylemciler üzerinde mukavemetlerini artıracağını bile bile) sert söylemlerine devam etmesi, eylemcilere muhtemel desteği artıracak kesimlere de sert uygulamalar ve eleştiriler yöneltmesi (İstanbul'da avukatların tutuklanması, sanatçılar için söylenenler vb) Hükumetin bu eylemin devamını (ama kendi kontrolünde) istediğini gösteriyor.

 

Son olarak zaten yargı kararı ile imar değişikliğinin yürütmesinin durdurulmuş olmasına rağmen, plebisitin dillendirilmesi ile getirilmek istenen "yeni oluşum" hakkında bir ipucu elde ediyoruz. Aslında getirilmek istenen yeni oluşum hakkında daha önceden atılmış adım var, Taksim gerginliği, daha önce atılmış bu adımın ikinci adımı için bahane...
Bilindiği üzere Büyükşehir Belediyeleri Kanunu değişmiş ve yasalaşmış, mevcut büyükşehirlerde yeni yapılanmalar düzenlenmiş ve birkaç büyükşehir belediyesi daha kurulmuştu. Ne var ki bu değişiklikler yapılacak ilk yerel seçimlerde yürürlüğe gireceği için kimsenin dikkatini çekmedi, ne de olsa ortada somut bir adım ve uygulama henüz yok.

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yetki ve sorumluluğunda olan bir meydandaki imar değişikliğinin uluslararası bir müdahaleye açık hale getirilmesi, yerel yönetim yapımızın sorgulanması ve "Taksim olaylarından açıkça görüldüğü üzere  mevcut yerel yönetim sistem ve anlayışıyla bu işler yürümüyor"a bahane sağlanması ve AB şartlarından olan ve Hükumetin Haziran seçim beyannamesine gerçekleştirileceğini deklare ettiği "yerel özerklik"in devreye sokulması sonucunu doğuracaktır.

 

Büyükşehir Belediyeleri Kanununda yapılan bu değişiklikle hemen hepimizin kafasında adına barış denen süreç de eklenince doğu ve güneydoğumuz gelmişti.

Son olaylar öyle gösteriyor ki, oralardan önce kurulacak federatif yapı "İSTANBUL ARŞİDÜKALIĞI" olacak...