Değerli EQseverler, merhaba!
Zihniniz de kalbiniz de size hizmet için var. Kendi aralarındaki sıralama nedir diye sorarsanız zihin kalbe hizmet etmek için var. Tersini yapmaya çalışırsanız kadersel motifiniz çok farklı, pek de keyif vermeyen, bir noktaya gider.
Bunu araştırmalar söylüyor.
Daniel Goleman’in Duygusal Zeka kitabını kendi bakışımla anlatıp sizlere sunduğum yazı dizim devam ediyor.
Duygusal zeka konusunda ne kadar yazsam az. Öyle bir konu ki kadersel etkileri var.
Haydi, bugünkü bölüme başlayalım.
Akademik başarının yaşamımızın nasıl şekilleneceği üzerindeki etkisi sadece %20 oranında. IQ’su, yani teknik kabiliyetleri, yüksek olan birçok birey özel hayatlarında trajediler yaşayabiliyorlar.
Türkiye olsun diğer ülkeler olsun, günümüzdeki okul sistemlerinin kullandığı ölçümleme teknikleri (bir diğer deyişle sınavlar), öğrencinin yaşamının nasıl şekilleneceği konusunda sıfıra yakın bilgi veriyor.
Yapılan araştırmalar, yüksek IQ’su olan bireylerin yaşamlarının ileriki yıllarında diğer bireylere göre daha iyi işlerde çalışıp daha fazla kazanç elde ettiklerini gösteriyor. Ama her zaman değil. IQnun bu bireylerin yaşamlarının gidişatını belirlemedeki etkisi sadece %20 oranında. Kalan %80 başka şeyler tarafından belirleniyor. Sosyal sınıftan başlayıp şansa kadar giden geniş bir yelpaze arasındaki her şey. Duygusal zeka ve karakter bu yelpazede önemli bir yere sahip. Duygusal zeka bireyin, yaşamın getirdikleriyle mücadele gücünün seviyesini belirliyor. Tüm olumsuzluklara rağmen yılmaması, kendini motive edebilmesi, duygularına kapılıp gitmemesi, duygularını regüle edebilmesi, düşünebilme yetisine her daim erişebilmesi, empati yapması ve umut etmesi.
IQ ile ilgili yapılmış araştırmaların 100 yıllık geçmişi var. EQ ile ilgili araştırmalar ise çok daha yeni, 30-40 yıl civarında. Dolayısıyla henüz EQ’nun insan yaşamının motifini belirlemede ne derece etkili olduğunu net olarak söylemek zor. Ancak şimdiye kadarki çalışmalar, insanın yaşam motifinin belirlenmesinde EQ’nun IQ’dan daha büyük bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Araştırmalar ayrıca IQ’nun fazla değişmediğini, ancak EQ’nun ciddi derecede geliştirilebileceğini ve öğrenilebileceğini gösteriyor. Hem de çocukluktan başlayarak.
IQ, EQ ve Kader:
Kaderi nasıl tanımlarsınız bilmiyorum. Bana göre kader, yaşamımızdaki planladığımız ve planlamadığımız şeylerin toplamı.
IQ’nun kaderimiz üzerindeki etkisi sıfıra yakın. Kaderimizi belirleyen etmenler başka.
95 Harvard öğrencisi, öğrencilik döneminden başlayarak 60’lı yaşlarına kadar takip edilmiş. Okulu ilk 3’te bitiren öğrenciler yaşamlarının ilerleyen aşamalarında ne verimlilikte, ne toplumdaki statülerinde, ne de kazandıkları parada aynı başarıyı sürdürememişler. Yaşamdan aldıkları zevk ve ilişkilerinde “en” olmadıkları gözlemlenmiş.
450 çocuk arasında yapılan başka bir araştırma da benzer sonuçlar vermiş. Bu çocukların çoğu göçmen ailelerin çocukları. 2/3’ü yoksul ailelerden geliyorlar. Bunların 1/3’ünün IQ’su 90’nın altında test edilmiş. Bunlardan %7’si okuldan sonra 10 yıl işsiz kalmışlar. Ancak IQ’ları 100’ün üzerinde test edilenlerin de %7’si aynı süre boyunca işsiz kalmış. Yani IQ, çocukların ileriki yaşamında para yaratma kabiliyetleri konusunda herhangi bir fark yaratmamış. İleriki yaşlarda yaşamda pozitif yönde fark yaratan tek grup, çocukluk döneminde duygularını ve hayal kırıklıklarını yönetebilen ve insanlarla iyi ilişkiler içinde olan çocuklar olmuş.
Gerçek şu ki akademik yetkinlik yaşamın karşımıza çıkaracağı fırsatlara veya trajedilere bizi hazırlamıyor. Hatta bunlarla ilgili hiçbir gösterge/bilgi/öngörü/bilgelik sunmuyor.
Bu gerçeğe rağmen dünyadaki okul sistemleri halen akademik başarıya kafayı takmış durumda.
Bu konu kafamı oldukça uzun süre meşgul etti. Büyük oğlum Mert ile birlikte başlayan eğitim sürecinde her ebeveyn gibi biz de epey araştırdık, soruşturduk, eğitim sisteminin çocuklarımızı nasıl ve neye hazırlayacağını anlamaya çalıştık. Çok kez de net olarak anlamadık. Her okul kendini kendine göre övdü. Biz bu övgü dolu tanıtımlardan sonra bizde kalben ne kaldıysa onu referans alarak okul seçimlerimizi yaptık.
Bizim okul yolculuğumuz Viyana’da başladı. Büyük oğlumuz Mert kreş yaşına gelince (2,5 yaşında) onu Uluslararası Montessori Anaokulu’na kaydettik. Nasıl mı seçtik burayı? İnternetten Viyana’daki iyi kreşleri belirledim. Mert’le birlikte bu kreşlere gittim. Ben kreşin yöneticisini dinlerken bir yandan da Mert’in kreşteki enerjisini takip ettim. Ve kreşten çıkınca kendisini orada nasıl hissettiğini sordum. Mert Montessori’de kendisini çok iyi hissetti. Kreşin yöneticisinin paylaştığı Montessori felsefesi de bana uygun geldi. Zira yaşamla direkt ilintili, çocuğun özünü merak eden ve buraya odaklanan bir felsefesi var. Bir de yemeklerin hazır değil de her gün taze pişirilmesi benim için önemliydi, bu da vardı o kreşte. Dolayısıyla Mert’i oraya kaydettirdik ve yıllarca mutlulukla devam etti. Sonra küçü oğlumuz Manuel’i de oraya kaydettirdik. Manuel zaten Mert’in gittiği yerlere gitmeyi hep çok sevdi. Montessori’nin bireyin kuvvetli yönlerine özel felsefesi Manuel’e de çok iyi geldi. Onları okula bıraktığımda bir gün dahi ağlamadılar. Hatta hoşçakal demek için dönüp el bile sallamadılar :)
Bir gün Montessori’den çocukların öğretmeni Anitha aradı ve dedi ki;
“Müjdemi isterim, Manuel sekebiliyor!”
Ben anlamadım Anitha’nın neden bu kadar mutlu olduğunu. Sebebini sordum. Meğersem Manuel’in yaşında (2,5 yaşındaydı) motor yetkinlikleri henüz sekmeye müsait değilmiş. Manuel’in gelişimi sınıfın çok üzerindeymiş.
O noktada Montessori eğitim sistemine aşık oldum. Zira “oğlunuz 2.5 yaşında çarpma ve bölme yapabiliyor!” gibi absürd bir müjde yerine oğluşumun yaşam içindeki gelişimde nerede olduğunu anlatan, çok değerli bir bilgi paylaştılar.
Akademik başarı, teknik yetkinlikleri kazanmamızı sağlıyor. Bu mühimmat yaşamda başarı için çok önemli. Olmazsa olmaz. Akademik yetkinlikler sayesinde okuduğumuzu anlıyor, hesap-kitap yapabiliyor ve dünyayla ilgili birçok bilgi ediniyoruz. EQ ise bunun daha ötesinde, meta-kabiliyet. Akademinin bize sağladığı teknik donanımı nasıl kendimizin ve yaşamın hizmetine sunabileceğimizi bize gösteriyor.
Duygusal zekasını kullanabilen kişiler yaşamın her alanında refaha erişiyor.
“Duygusal zeka zihinsel durumunuzu olumlu bir sonuç için yönetmek anlamına gelir.” David Atta
Sevgiyle,