İletişim üzerine bir toplantıya katılmışsanız, mutlaka duymuşsunuzdur.

Ben, katıldığım söyleşilerde kullanıyorum.

İletişim üzerine dünya genelinde kabul görmüş bir teoridir;

“İletişimde beden dilinin etkisi yüzde 55’tir. Ses tonunuzun etkisi ise yüzde 35”

SÖYLEDİKLERİNİZİN ANLAMI mı?

Sadece yüzde 10…

Yani insanlar, ne söylediğinize değil, size ve nasıl ifade ettiğinize bakarlar…

**

Alman felsefe, sosyolog ve siyaset bilimcisi Jurgen Habermas da, bu teoriye paralel olarak kitlesel iletişimin kurallarını koyar ortaya;

“Kamuoyu oluşturulan bir şeydir.

KENDİLİĞİNDEN YOKTUR…

Medya araçları kullanılarak, çoğu kez ARZULANAN BİÇİMLERE GÖRE yeniden sunulur.”

**

Burada medya araçlarını, usta propagandacıların kamuoyunu yönlendirmek için kullandığı beden dilleri olarak nitelendirebiliriz.

Medya araçları, vatandaşları haberdar etmek yerine,  zihinlere “yeni fikirler ve inançlar ekmek” için kullanılırlar.

O nedenledir ki;

Montrö’nün önemi değil,

Bildirinin, gece veya gündüz yayınlamasının anlamı tartışılır televizyonlarda…

**

Aynı konuşmacı, program program gezip, ekonomi üzerine, sanat üzerine, siyaset üzerine, spor üzerine ahkam keser.

Her halta maydanoz olmaktan gocunmaz.

Konunun uzmanı fikrini açıklayınca da savaş açar…

Sonuçta, egemen gücün verdiği medya desteği ile ses tonunu hayasızca yükseltecek niteliğe sahiptir.

Ne de olsa karşısında, tek silahı BİLGİ olanlar vardır.

Ve bu coğrafyada, BİLGİNİN, AKLIN ETKİSİ, yüzde 10 bile değildir…