"Kendini sevmek..." Bu kavramı sık sık duyarız. Herkes birilerine, belki de kendi kendine bunu söyler.

Ama ne kadarını uygulamaya koyarız?

Sadece sözlerle... Mucizevi bir şekilde ne yazık ki kendimizi sevemiyoruz. Sevmek bir yana kendimizle gurur duymuyor, kendimize nezaket göstermiyor, kendimizi cesaretlendirmiyoruz.

Peki neden?

Ben bunu çocukluktan gelen alışkanlıkların bizim yaşam biçimimize dönüşmesine bağlıyorum.
Bebekliğimizde yürümemiz, konuşmamız için cesaretlendirilirdik...
Biraz büyüyünce artık çok gürültü yapıyorsun, dolanma artık başım döndü, zıplama komşular rahatsız olacak oldu. Halbuki bebekken oyuncakları yere atmamız için bile cesaretlendirilirdik. Tam da bu yüzden biz büyüdükçe bir şeyler unutuldu, belki de hayatın karmaşasında değersiz görüldü bu "Sevmek" kavramı. 

Özelliklede kendini sevmek. Bu kavram birçok insanın sözlerinin bir parçasıydı. Bizim hikaye kitaplarımızda da bolca vardı. Anne-babanı sev, kardeşini sev, arkadaşını sev... Ama hep bir başka kişi, bir başka nesneydi sevilecek olan. Hiç biz olmadık.. 

Resim yaptığımızda, biz de dahil herkes, sonuca baktı. İyi olmuş, burası olmamış sanki, bu çizim çok gerçekçi, bu renk uymamış bence... ama geriye kalanlar temizlenmesi gereken dağınıklıktı... Halbuki hiç kimse bize boya ile lekelenmiş ellerimize bakmamızı, onları sevmemiz, onlardaki emeği görmemizi öğretmemişti."

Evet,  yaşam içindeki emeğimize ve o emek üstünden kendimizi sevmeye başladığımızda bizimle beraber çocukların da yaşam yolculuğu güzelleşecek...

Aklımız, kalbimiz, tenimiz ve ürettiklerimiz... Yani biz... Bütünlüklü olarak sevmeliyiz kendimizi...

Ne tenimize bir toz konmaya cesaret etsin ne de ruhumuza bir damla karanlık...

Kendinize aydınlık, çocuklarınıza ışık olmanız dileğiyle...