Lanet olası aptal güvercinler, defolun gidin ve daha fazla hatırlatmayın hayat güzel zırvalarını bana. Ağaçların çiçek açtığı ve yeşillendiği zamanlardan nefret ederim. Ölüleri neden unuturuz? Artık hiçbir işimize yaramazlar da ondan.

  Tıpkı maddece ve kafaca bize verecek hiçbir şeyleri olmadığı için unuttuğumuz ya da köşeye ittiğimiz hasta ve acıyla boynu bükülmüş kimselere yaptığımız gibi. Mesela Moritanya. Şunu aklınıza kazıyın: senden çıkarı olmayan hiç kimse kendini sana adamaz. Misal ben, çıkarım olmayan adamın yüzüne gülmem bile, acı çekmesi için uğraşırım. Beyler yol açtığı ıstıraplara bakılırsa doğaya fevkalade aykırı fedakarlık. Bir şeye sahip olmak varken, ondan vazgeçmek olsa olsa güçsüzlüğün ülküleştirilmesidir.

Birçok insan yüksek bir umutsuzluk içinde öldü ve aynı zamanda bu insanlar çok acılar çekiyordu. Hiçbir işe yaramayan acıyı kim çekmek ister ki? Asıl korkunç olan da bu zaten: Hiçbir işe yaramaz acı çekmek. Bütün insanlarda içlerini kemiren bir hastalık, omuzlarında gündelik bir yük ve süresi asla belli olmayan bir rahatsızlık var: tatminsizlik. Bu tatminsizlik hastalığı işte ölmüş ve güçsüz insanlarla olmayacağından onlar hep unutulur. Ekmek için Ekmeleddin’i Ekmeleddin bile unutmuştur. Bu iş öyle anlıkta değildir ha. Ta çocukluktaki mahrumiyetin bile tatmin edilememesi rahatsız eder bizi.

 Ya da tarihimizin tatmin edilememesi. Ulan ne sıkıcı muhabbetlere girdim yahu. Yani millet tek çıkar yol çıkarlarımız. Beyler insan bir hiçtir..

Valla ben insanların yüzüne yalancı bir şekilde gülemiyorum. Neyse o abi. Tiksiniyorum. Yüzüme gülen hiçbir insandan da haz etmiyorum. Bakın yukarıda her insanın sadece çıkarları için yaşadığının kanıtı var. Ölü ve zayıf insanları niye unutuyorsun madem öyle değil. Geçen yine demiştim ya hani “sevginin kendisiyle ne yapacağız biz” diye. Bizler her zaman kendi benliğimizi düşünürüz çünkü hep onunla yaşamak zorundayızdır. Daha sonra sevdiğimiz bir diğerini düşünürüz. Çıkar sırasına göre değişir bu düşünme. Yüreğiniz yetiyorsa mesela dünyadaki en güçsüzleri sürekli hatırlayın da görelim. Yapamazsınız. Kendinizi kandırmayın. Yada kandırın, hadi bakalım, dünya enfes ve sevgi dolu bir yer.

  Şu an yağlı okyanus balıklarının ızgaradaki sesinden sonra kurulmuş bir sofra için ruhumu bile satabilirim. Hayat tam olarak budur işte. Ruhun, yağlı okyanus balıklarına satılmasıdır. Çokta şeeetmeyin yani.