Evet, başlığı yanlış okumadınız. Yazmayı seviyorum, çünkü tek yönlü, içinde sadece ben varım. Sadece ben konuşuyorum. Karşıdan gelen bir yorum, öneri yok. Mimikleri ve yüz ifadelerini de görmüyorum. Gerçekten yazdığımı “dinlemek” isteyen okuyor. İstemeyen okumuyor.
Yazdıklarım kulağınıza tuhaf ve sert geldi, değil mi? Sebebini anlatayım.
Hepimiz dinlemeyi unuttuk. Saf dinlemeyi. Karşımızdaki kişi konuşmaya başladığı anda beynimiz ve sezgilerimiz vereceği cevabı hazırlamaya başlıyor. Hatta karşıdakinin birinci cümlesi biter bitmez bizim cevap kafada hazır. Ağızdan çıkmayı bekliyor. Bazen karşıdakinin lafını bitirmesini bile beklemeden bizim hazır cevap ağızdan çıkmaya başlıyor. Sonra da ne kadar “hazır cevap olduğumuzla” ve “leb demeden leblebi” yi anladığımızla övünüyoruz. Bu iyi birşey mi? Bence değil. Hatta etkin dinlemeden, “saf” dinlemeden ne kadar uzak olduğumuzu gösteriyor. İşin acı tarafı hazır cevaplılığın istenen bir yetkinlik olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla saf dinlemeye geçebilmek için kırk fırın ekmek yememiz gerek.
Geçen haftaki profesyonel koçluk programında tanıştığım sevgili arkadaşım Zilya da benim gibi yazmayı çok seviyor. Zilya da benim gibi kendini ifade etmeyi çok seven ve buna ihtiyaç duyan biri. Hatta bir kitap yazmış, bunu yayınlatmak istiyor. Zilya ile yazmayı neden bu kadar sevdiğimizi konuşurken kendime daha derinden bakma fırsatı buldum. Yazı yazmayı hakikaten çok seviyorum. Neden? Çünkü yazarken sözüm kesilmiyor, önyargılı yorumlar yapılmıyor. Sonrasında yapılamaz mı, yapılır tabi, yorumların başımın üstünde yeri var. Ancak yazma anında kendimle baş başayım. Karışan yok, görüşen yok. Kalbimden geldiği gibi konuşuyorum. Lafımın sonunu getirebiliyorum.
Şimdi nasıl geliyor kulağınıza? Derdimi anlatabildim mi?
Siz de kendinizin dinlenmediğini ve lafınızı bitiremediğinizi düşünüyorsanız lütfen her sabah bir deftere kafanızdan geçenleri yazın. O günkü planınız olabilir, bir önceki gün yaşadığınız bir olayla ilgili düşünceleriniz olabilir veya o anki haleti ruhiyeniz olabilir. Yazdığınız şey her ne ise, yazma anında bunlardan dolayı yargılanmayacağınızdan emin olabilirsiniz. Yazmak size 100 korunma garantili, tapusu sadece size ait bir alan veriyor.
Profesyonel Koç olabilmenin birinci ve en önemli gerekliliği saf dinleme haline geçebilmek ve anda kalabilmek. Geçmişe takılmamak, gelecekle ilgili kaygıları bir kenara bırakmak ve içinde bulunduğumuz ana gelebilmek, orada kalabilmek. İçinde bulunduğumuz an içerisinde danışanı yargısız ve yorumsuz şekilde dinleyebilmek. Her ne kadar ben dinlenmemekten muzdaripsem de ben bile henüz “saf” dinlemeye geçebildiğimi sanmıyorum. Dolayısıyla bugünlerde özenle bunun üzerinde çalışıyorum.
Koçluk yolculuğumda daha iyiye ve doğruya evrilebilmem için oldukça fazla koçluk görüşmesi yapmam gerekiyor. Önümüzdeki birkaç ay koçluğu gönüllü olarak icra etmeye başlayacağım. Koçluğa ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız lütfen [email protected] adresimden benimle bağlantıya geçin. Size veya sevdiklerinize elimden gelen desteği vermeye çalışırım. Bu yolculukta hep birlikte öğrenir ve daha iyiye birlikte evriliriz.
Bu vesileyle herkese anda kalabileceğiniz ve daha çok dinleyip daha az konuşacağınız huzurlu bir hafta diliyorum.
Sevgilerimle,
“Dinlemek, gösterebileceğimiz nezaketlerin en yükseğidir.”
Dale Carnegie