Bir çocuk... Karnı şiş, gözleri donuk, derisi kemiğine yapışmış. Açlıktan yürüyemiyor. Kameralar çekiyor, insanlar izliyor. Paylaşıyorlar, üzülüyorlar, geçiyor. Ertesi gün aynı çocuk belki hayatta değil artık. Yerine başka bir çocuk geliyor. Aynı görüntü, aynı acı, aynı sessizlik…

Tarihin en gelişmiş çağında yaşıyoruz. Teknoloji sınır tanımıyor, küresel ekonomi trilyon dolarlık dev bir çark gibi dönüyor. Ama bu çark, Afrika'nın kurak topraklarında, Gazze'nin yıkıntılarında ya da Yemen'in savaşla yok olmuş mahallelerinde açlıktan ölen çocukları besleyemiyor. Üstelik bu, ne tesadüf ne de kader. Bu, dünyanın bilinçli bir körlüğüdür.

Peki, herkes bu kadar suskunken, özellikle kendini “ümmetin hamisi” olarak tanıtan Müslüman ülkeler neden daha fazla ses çıkarmaz? Neden petrol zengini devletler, lüks otellerde milyar dolarlık anlaşmalar imzalarken bir lokma ekmek bekleyen çocukları görmezden gelir? Yardım kampanyalarıyla, fotoğraf kareleriyle, birkaç sembolik bağışla vicdanlar temizlenebilir mi?

Kimi liderler, siyasi dengeler bozulmasın diye sessiz. Kimileri, kendi iç istikrarını koruma derdinde. Bazılarıysa gerçekten umursamıyor. Çünkü açlık, onları koltuklarından etmiyor. Çünkü açlıktan ölen çocuk, bir grafik verisi kadar etkili değil.

Uluslararası kuruluşlar yetersiz. İnsanlık duygusu artık sosyal medya tepkilerine sıkışmış durumda. “Bir beğeni = bir yardım” çağrıları, gerçek müdahalelerin yerini almış gibi. Dünya göz göre göre çürürken, vicdanlar dijitalleşiyor.

Ama unutulmaması gereken bir şey var: Her ölen çocuk, insanlığın yüzüne çarpılmış bir tokattır. Ve bu tokatlar biriktikçe, sadece o çocuklar değil, biz de ölüyoruz. Her suskunluk, yeni bir açlık, yeni bir ölüm anlamına geliyor.

Vicdanı olan herkes için, bu sessizlik utanç verici. Ve en büyük utancı, imkan sahibi olup da hiçbir şey yapmayanlar taşıyor.

Bugün görmezden geldiğimiz çocuk, yarının tarihi olacak. O tarih yazıldığında, susanlar unutulmayacak.