Suriye, yirmi birinci yüzyılın en çetrefilli jeopolitik satranç tahtasına dönüşmüş durumda. Irak’ın çöküşü, İran’ın yayılmacı etkisi, Amerika’nın bölgeden çekilme-stratejik kalma ikilemi, İsrail’in güvenlik kaygıları ve Türkiye’nin sınır güvenliği ile insani sorumlulukları... Hepsi bu topraklarda kesişiyor. Peki bu çok aktörlü denklemde Türkiye nerede duruyor? Kazançları neler, riskleri ne kadar derin? Bu yazıda Suriye özelinde bölgesel dengeleri inceleyeceğiz.
Suriye’de Kimler Var, Neden Var?
Amerika Birleşik Devletleri
ABD, IŞİD'le mücadele bahanesiyle girdiği Suriye’de özellikle kuzeydoğu bölgesinde YPG/PKK unsurlarına destek vererek kalıcı bir nüfuz elde etmeye çalıştı. Petrol kaynaklarına erişimi korumak, İran’ın batıya uzanan Şii Hilali’ni kesmek ve Rusya’nın Doğu Akdeniz etkisini sınırlamak gibi hedefleri var.
Rusya
Rusya, Esad rejiminin ana destekçisi olarak Suriye'ye kalıcı üsler kazandırdı. Tartus ve Hmeymim üsleriyle Akdeniz'e erişimini sağlamlaştırdı. Aynı zamanda Suriye’yi bir “silah vitrini” ve diplomatik pazarlık aracı olarak kullanıyor.
İran
İran, Suriye’yi Lübnan’daki Hizbullah’a giden tedarik hattının vazgeçilmez bir parçası olarak görüyor. Aynı zamanda Şii nüfuzu üzerinden bölgesel liderliğini pekiştirme gayretinde. Bu nedenle Suriye'nin güneyinde milis yapılanmalar aracılığıyla önemli bir varlık gösteriyor.
İsrail
İsrail, İran destekli unsurların Golan Tepeleri çevresine yerleşmesini en büyük tehdit olarak görüyor. Bu nedenle zaman zaman İran hedeflerine yönelik hava saldırıları düzenliyor. Suriye’nin istikrarsızlığı, İsrail için hem bir risk hem de bölgesel güçleri meşgul eden bir fırsat.
Türkiye
Türkiye ise hem sınır güvenliği hem de göç dalgalarını yönetebilmek adına Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi harekâtlarla sahada askeri varlık gösterdi. Aynı zamanda Suriye'nin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturma amacı taşıyor. Mülteci krizinin yükünü taşıyan en büyük ülke olarak da insani bir sorumluluğu omuzluyor.
Olumlu Yanlar
Türkiye açısından Suriye'nin kuzeyinde oluşturulan güvenli hat, PKK/YPG tehdidinin sınırdan uzak tutulmasında önemli rol oynuyor.
ABD ve İsrail için, İran'ın etkisini sınırlandırma ve istihbarat toplama bakımından Suriye uygun bir “gözlem üssü” işlevi görüyor.
Rusya, Soğuk Savaş sonrası ilk defa Akdeniz’e kalıcı askeri erişim sağladı. Bu onun için stratejik bir başarı.
İran açısından, Şii Hilali'nin devamlılığı için Suriye'deki kazanımlar hayati.
Olumsuz Yanlar
Türkiye, uzun süredir süren askeri varlık ve mülteci yükü nedeniyle hem ekonomik hem toplumsal baskı altında. Ayrıca ABD'nin YPG’ye desteği, Türkiye-ABD ilişkilerini sürekli gergin tutuyor.
Suriye halkı, tüm bu güç mücadelesinde en çok acı çeken kesim. Milyonlarca insan yerinden edildi, on binlerce kişi hayatını kaybetti.
İran, İsrail saldırılarına açık halde. Lübnan-Suriye hattı sürekli bir İsrail hedefi.
ABD, sahadaki varlığını sürdürürken hem müttefiki Türkiye ile hem de BM hukuku açısından tartışmalı bir zeminde ilerliyor.
İsrail, kısa vadeli taktik başarılar sağlasa da Suriye'deki kaos ortamı uzun vadeli güvenlik risklerini de büyütüyor.
Sonuç
Suriye’de kazanan yok. Herkes biraz kazanç sağlasa da esasen herkes kaybediyor. Türkiye, güvenliğini sağlamak için ciddi bedeller ödüyor. ABD, müttefiklerini kırarak sahada kalıyor. İran, ekonomik çöküşe rağmen Suriye’ye para akıtıyor. İsrail, bölgeyi bombalarken daha büyük yangınlar çıkarma riskiyle yaşıyor. Suriye halkı ise bu satranç oyununda piyon bile olamadan yok oluyor.
Okuyucuya Sorular
Türkiye, Suriye denkleminde askeri varlıkla mı yoksa diplomasiyle mi daha çok kazanır?
Suriye'nin geleceğinde Esad mı, halk mı söz sahibi olacak?
Bölgedeki bu güç dengesinde kalıcı bir barış mümkün mü?