Günümüz ilişkilerinin en büyük problemi aslında bir başkasına değil; bireyin kendisiyle olan ilişkisinde gizli. Aynadakiyle barışamamış, kendi iç boşluğunu kabullenememiş ve karakterini henüz inşa edememiş kişiler, yapay bir egonun arkasına saklanıyor. Bu sahte egoyu da başkalarının üzerinde deneyimlemekten geri durmuyor. Oysaki, kendi benliğiyle barışamayanın başkasına huzur ve güven vermesi mümkün değildir.

Toksikliğini, sevgiden ya da aşktan türemiş gibi sunmaya çalışan bu insanlar, aslında sadece kendi içindeki yaraları başkalarının omuzlarına yükler. Bir ilişkiyi şefkatten, sadakatten, samimiyetten değil; güç gösterisi, ego tatmini ve rol yapma üzerinden inşa ederler. Kendisiyle kavgalı olanın ilişkisi, ister istemez zehir saçar. Çünkü içindeki barışsızlık, karşısındakinin de huzurunu çalar.

Oysa gerçek sevgi, maskelerin olmadığı yerde filizlenir. Karakteri oturmuş, kendisiyle barışmış bir insan, sevgisini bir başkasına dayatmaz; paylaşır. Egonun gölgesinde değil, özün aydınlığında büyür ilişkiler.

Tokat gibi bir gerçeği kabul edelim: Kendini sevmeyi öğrenemeyen, başkasını gerçekten sevemez.

Oysa gerçek aşk, insanın önce kendiyle barışmasında gizlidir. Aynadaki yansımasını sevebilen, kalbindeki çatlaklara şefkat gösterebilen biri, başkasına da ışık olabilir. Çünkü sevgiyi rol yaparak değil, içtenlikle sunar. Karakterini sağlam temellere oturtmuş bir yürek, karşısındakine güven verir, huzur verir.

Ve işte o an, maskeler düşer, yapay egolar kaybolur. Gerçek aşk sahneye çıkar. İki insan, birbirinin yarasını sarmak için değil; varlıklarını çoğaltmak değil, sevgilerini büyütmek için yan yana gelir.

Çünkü en güzel aşk, kendinden taşan ışığın başkasının kalbinde yankı bulmasıdır.