YARGIDA ADALET YERİNE TALİMAT, MEDYADA GERÇEK YERİNE PROPAGANDA

ADALETİN KÖR DEĞİL, GÖZÜNE BANT ÇEKİLMİŞ HALİ

Türkiye'de yargı ve medya, demokratik sistemin temel direklerinden ikisidir. Ne var ki bugün bu iki kurum, en çok örselenen, en çok siyasi müdahaleye uğrayan ve en fazla güven kaybı yaşayan alanlar haline gelmiştir.

Yargı, olması gereken “bağımsız ve tarafsız güç” vasfını kaybederek, yürütmenin etkisi altına girmiştir. Karar veren değil, verilen kararları uygulayan bir yapıya dönüştürülmüştür. Özellikle son yıllarda siyasi davalarda alınan kararlar, hukuki metinler değil, siyasal manifestolar niteliği taşır hale gelmiştir.
Medya ise, hakikatin peşinde koşmak yerine, iktidarın sözcüsü gibi hareket eden bir propaganda aracına dönüşmüştür. Ana akım medyada gerçek sesler susturulmuş, muhalif görüşler ya görmezden gelinmiş ya da kriminalize edilmiştir. Eleştirel gazetecilik değil, tapınmacı sunuculuk prim yapar hale gelmiştir.
Bu ikili çöküş — yargı ve medya — bir milletin hakikate ulaşma imkânını ortadan kaldırır. Çünkü halkın gerçekleri öğrenemediği yerde, karar verme özgürlüğü de kalmaz.

OLUMLU YANLAR; İŞLEYEN BİR DEMOKRASİDE YARGI VE MEDYA

• Yargı siyasetten bağımsızdır; kararlarını yalnızca Anayasa’ya ve hukuka göre verir.
• Hakim ve savcı atamaları liyakat esasına göre yapılır, HSK siyasi müdahaleye kapalıdır.
• Medya özgürdür; farklı sesler, eleştirel haberler ve halk adına denetim işlevi ön plandadır.
• Kamuoyunun bilgi alma hakkı anayasal güvence altındadır.
• Gazetecilik, iktidara değil, halka hesap soran bir meslek olarak saygınlık taşır.
• Yargı, siyasi hesaplaşmaların aracı değil, toplumun vicdanı olur.

OLUMSUZ YANLAR; MEVCUT SİSTEMDE YAŞANAN GERÇEKLER

• Yargı organları, siyasi iktidarın araçsallaştırdığı bir bürokratik yapı haline getirilmiştir.
• Anayasa Mahkemesi kararları bile tanınmaz hale gelirken, hukuk devleti ilkesinden bahsetmek mümkün değildir.
• Yargı bağımsızlığı sadece kâğıt üzerinde kalmış, özellikle siyasi muhalifler ve gazeteciler hedef alınmıştır.
• Medyada tek seslilik hâkimdir; kamu yayıncılığı bile iktidarın ajandasını yürütmektedir.
• Gazeteciler tutuklanmakta, haber siteleri kapatılmakta, televizyon kanallarına ekran karartma cezaları verilmektedir.
• Sosyal medya sansürü giderek artmakta, yurttaşlar ifade özgürlüğü nedeniyle yargılanmaktadır.
• Kamuoyu araştırmaları dahi manipüle edilmekte, halkın nabzı değil, iktidarın arzusu yansıtılmaktadır.
• Medya etiği yerini çıkar ilişkilerine, tetikçiliğe, algı mühendisliğine bırakmıştır.

SONUÇ: GERÇEĞİ GİZLEYEN YARGI VE MEDYA, DEVLETİN AYNASINI KIRAR

Bir ülkede adalet susmuş, medya körleşmişse, orada halk sadece hakkından değil, hakikatinden de mahrum kalır. Bu ise bir milletin hem zihnen, hem ruhen çöküşüdür.

Yargının siyasallaştığı yerde hukuk, bir ceza aracı haline gelir. Medyanın kontrol altına alındığı yerde gerçek, suç sayılır. Böyle bir ortamda birey özgür değildir; çünkü ne adalet arayabilir, ne de gerçeği öğrenebilir.

Demokratik bir toplum, ancak özgür basınla ve bağımsız yargıyla mümkündür. Bugün Türkiye’nin yaşadığı sancı, bu iki kurumun iktidara teslim edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu kısır döngü kırılmadıkça, ne siyasi normalleşme, ne ekonomik toparlanma ne de toplumsal barış mümkün olabilir.

OKUYUCUYA SORULAR:

1. Siyasi davalarda çıkan mahkeme kararlarını objektif ve adil buluyor musunuz?
2. Medyanın bugünkü durumu, kamuoyunun gerçekleri öğrenme hakkını nasıl etkiliyor?
3. Hakim ve savcı atamaları liyakate göre mi, yoksa siyasi aidiyete göre mi yapılıyor sizce?
4. Sizin için “bağımsız yargı” ne anlama geliyor ve bu gerçekleşmeden demokrasi mümkün mü?
5. Türkiye'de medyada alternatif seslerin susturulması, halkın düşünce yapısını nasıl şekillendiriyor?
6. Gazetecilik suç mu, kamu görevi midir? Bugün iktidar bunu nasıl tanımlıyor sizce?
7. Medya tek sesliyken, halk farklı bakış açılarına nasıl ulaşabilir?
8. Sizce bu kurumlar (yargı ve medya) yeniden nasıl güvenilir hale getirilebilir?