Hani biz hemen her menfi şeyler de lider olmaya pek meraklıyız ya. Herhalde bu olarda pek çaba göstermemişiz ki; gerilerde kalmışız.
Ayıp!
Hiç klâsımıza yakışmadı.
Avrupa standartlarına göre ülkemiz yine ön sıralardaymış!
Yaşasın…
Tabii kaz uçarda Laz uçmaz mı hesabı Antep’imiz de geri kalır mı?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) raporuna göre Avrupa da havası en kirli 10 kentinden 8inin ülkemizde olduğunu açıklamış.
İstanbul birinci sırada, İstanbul’u Batman ili, onu da Hakkâri ve… Antep’imiz takip ediyor.
Peki, bu kirliğin müsebbipleri kimler?…
Bu soruya hemen herkesin vereceği cevap, tabii ki: Sanayi kuruluşları olacaktır…
Değil!
Onları başıboş, kendi halinde bırakan, denetlemeyen Çevre Bakanlığı ve kentlerde ki bu bakanlığı temsil eden birimler.
Yöneticilik – biz böyle öğrendik – sadece talimat vermek değil. Ne mi? Verilen talimatın zamanında yerine getirilip getirilmediğin takip etmek…
Karataş tan, Düztepe den bakıldığında sanayi bölgesinin üzerinde siyah bir zehir kümesi görmek her zaman mümkün.
Sanayimiz deki hangi fabrikaların rutin baca ve filtre kontrolleri yapılıyor desem?
Sanayi atıklarının uygun şekilde imha ediliyor mu desem?
Var mı böyle bir kontrol sistemimiz?
Sanayici efendi fabrikasını yeni faaliyete geçirdiği sırada Çevre Bakanlığının normlarına uygun olarak fabrikasını hazırlamıştır. Kontroller yapılır. Her şey tamam raporunu alır…
Ve şaltere basar…
Hayırlı olsun.
Bir süre sonra baca filtreleri zamana dayanamaz bozulur. Zehirli atıklar sulara karışır. Fabrika teknik müdürü arızayı patrona haber verir.
Patron sorar: Bize bunların bir zararı var mı? Yok, be patroncuğum sizin fabrikanıza ne zararı olacak, siz huzuru kalple para kazanmaya bakın, bir zararı olmaz!
Ve baca bundan sonra havaya zehir salmaya devem eder. Havaya salınan zehrin sanayiciye ne zararı olur! Zehirli atıklar toprağı, suyu zehirler… Bundan sanayicini ne zararı olacak ki?
Hiç!
Ve biz Antep olarak bu konuda da liderliğe oynarız…