Bazı hikâyeler vardır; ne kitaplara sığar ne de bir kuşağın hafızasından silinir. Bir dönemin sessiz tanıklarıdır onlar… 90’lı yılların sokaklarında, sabahın ayazında, henüz güneş doğmadan yollara düşen çocukların hikâyesi gibi.
O çocukların emeği, alın teri, mücadelesi hâlâ sokak aralarında dolaşan bir hatıra gibi canlı duruyor.
O yıllarda ekonomik şartlar bugünkü kadar görünür değildi ama yoksulluk daha derinden hissedilirdi. Bir evin yükünü bir kişinin değil, bazen bütün ailenin omuzlaması gerekirdi. İşte o yüzden bazı çocuklar daha ilkokul çağında, sırtlarında okul çantası yerine tepside simit taşırdı.
Sabahın ilk ışıkları daha ufka düşmeden, bir çocuk evinden kilometrelerce uzaklıktaki çarşıya gider, fırının başında taze çıkmış simitlerin mis gibi sesini duyardı. Sıcacık tepsi, soğuk havayla birlikte avuçlarında bir hayat dersi gibiydi. Her adımında, “ekmek parası” denilen şeyin ne kadar kıymetli olduğunu öğrenirdi.
Sabah satacağı simitlerle ailesinin bütçesine katkı sağlar, öğleden sonra üzerindeki kıyafetleri değiştirip okul yolunu tutardı. Yorgun ama gururlu… Uykusuz ama sabırlı… Hem çalışmak zorunda olan hem de okumaktan vazgeçmeyen bir kuşağın sessiz kahramanlarıydı onlar.
Bugün bazıları o yılları hatırladığında gözleri dolar. Çünkü o sokaklar sadece bir tepsi simit değil; ahlakı, dayanışmayı, sabrı ve emeğin değerini de taşıyordu. Kimse o çocuklara acıyarak bakmazdı. Bilirlerdi ki o tepsinin altında alın teri; o çocuğun yürüyüşünde gurur; yorgunluğunda ise ekmeğe hürmet vardı.
Simit satan çocukların emeği helaldir. Çünkü onların her adımı emekle, her nefesi mücadeleyle yoğrulmuştur. Kaldırımlar onların ayak seslerini hâlâ hatırlar; sabahçı kahveleri, fırıncıların sıcak tebessümü, esnafın “hadi kolay gelsin evlat” deyişi hâlâ kulağımızdadır.
90’lı yılların çocukları, yalnızca simit satmadı; hayatın yükünü omuzladı. Büyük hayallerin, küçük bedenlere nasıl sığdığını gösterdiler. Bugün kimisi esnaf oldu, kimisi memur, kimisi usta, kimisi iş insanı… Ama hepsinde ortak bir özellik var: Helal lokmanın ne demek olduğunu çok küçük yaşta öğrendiler. Ve belki de o yüzden, hâlâ dimdik duruyorlar.
Bugünün çocukları sokaklarda simit satmak zorunda kalmasın, her çocuk çocukluğunu yaşayabilsin… Ama o yılların yorgun simitçi çocuklarına saygı duymak da boynumuzun borcu. Çünkü onlar bu ülkenin sessiz, görünmez ama en gerçek emekçileriydi. Simit satan çocukların emeği helaldir.
Çünkü o emek, bir devrin vicdanıdır.
Ve bugün, o simit tepsisini omzunda taşıyan çocukların çoğu artık memur, esnaf ya da kendi işinin patronu… Çünkü onlar küçük yaşta para kazanmanın ne demek olduğunu, alın terinin değerini ve helal lokmanın kıymetini öğrendiler. Hayatın karşılarına çıkardığı zorluklardan yılmadılar; ekmeğin peşinden koşarken öğrendikleri disiplin, bugün makamlarında gösterdikleri ciddiyetin temelini oluşturdu.
Simit satarak büyüyen o çocuklar şimdi devlete hizmet eden insanlar oldular; çünkü yaşadıkları her zorluk onlara hem azmi hem de şükrü öğretti. Bugün işini dürüstçe yapan, emeğe hürmet eden herkesin içinde o çocukluk yıllarının izleri hâlâ duruyor.