Hayatın en keskin dönemeçlerinden biri, iletişimde seçtiğimiz tavırdır. Karşımızdakini anlamaya, duymaya ve çözüm bulmaya mı yöneliyoruz; yoksa bahanelere, suçlamalara ve dirence mi? İşte bütün mesele burada gizlidir.
Anlaşmaya Çalışan
Anlaşmaya çalışan insan suçlu değildir. O, çözüm odaklıdır. Empatiyle yaklaşır, şefkatle dinler, kendini geri çekmeden ama karşısındakini de incitmeden konuşur. Çünkü bilir ki asıl mesele ‘’ben’’ değil, ‘’biz’’dir. Bir adım atmak, bir köprü kurmak, bir yangını söndürmek için uğraşır. Bu tavır, sevgiye, aidiyete ve birlikte yaşamaya gönül vermektir.
Anlaşmaya Direnen
Direnen insan ise odak noktasını kaybetmiştir. Çözüm yerine kusur arar, bahane üretir, suçlar ve çoğu zaman aşağılanmayı seçer. Bu da aslında kalbinin ve zihninin kapalı olduğunun göstergesidir. Geçinmeye gönlü olmayan, zaten ‘’biz’’ e inanmayan, sadece oynayan kişidir. Oysa savunmak yerine paylaşmak gerekir. Çünkü kimse sürekli savaşın içinde huzur bulamaz.
Geçinmeye Gönül Vermek
Her ilişkide çatışmalar olur. Fikir ayrılıkları, yanlış anlaşılmalar, kırgınlıklar, zaman zaman ayrılıklar… Bunlar hayatın doğasıdır. Önemli olan kimin haklı, kimin haksız olduğundan çok, kimin gönüllü olduğudur. Çünkü geçinmeye gönlü olan, ‘’biz’’ için çabalar. Ve bu çaba, hiçbir zaman boşuna değildir.
Sevgiye gönül veren çözüm arar, egoya teslim olan ise bahane.