Eğer bir insan yaşamında bir yerlere gelebilmişse, adından bahsedildiğinde şöyleydi, böyleydi dedirebilmişse; bunun mutlaka sebepleri vardır.

 ***

 Yeni öğrendim.

Günümüz nesili pek bilmez. Ama azınlıkta olan bizler çok iyi biliriz. Sinemamızın “Çirkin Kralı – Yılmaz Güneyi.”

Sinemamızın babayiğit oğlanlarındandı…

Aldığı rollerde hep haksızlığa, adaletsizliğe isyan eden, mazlumun, gariplerin arkasında olan, yardım eden birilerini canlandırırdı.

Hani rolünün hakkını da verirdi.

 ***

 Yeni öğrendim dedim.

Kişilerin bir yerlere gelmeleri için sebepler olmalı dedim.

 ***

 Çirkin Kralla yapılan bir söyleşide, muhabir soruyor:

Nerelisiniz?

Çirkin Kral cevap veriyor.

Babam Siverekli.

Muhabir:

Nerededir bu Siverek?

(Ne tuhaf, ne acı değil mi? Ve Çirkin Kral’ın kıvrak zekâsı burada kendini gösteriyor)

Napoli’nin kazasıdır?

Orada olanlar şaşırıyorlar. “Yanlışınız olmasın, Napoli’nin böyle bir kazası olduğunu duymadık” diyorlar.

 ***

 Yılmaz Güney daha sonra bu konuşmaları Siverek dergisine anlatıyor.

Ve diyor ki:

“Bizim memleketin insanları iyidir, akılları çoktur, İtalya’yı iyi bilirler, Fransa’yı bilirler, Falanistan’ı bilirler, lakin kendi yurtlarını bilemezler.”

Tabii Siverek’in bu ülkenin içinde olduğunu bilemeyen birileri, hak etmedikleri yerlere getirilirse Çirkin Kral’da adamı böyle “ti’ye alır.

 ***

 Yılmaz Güney…

Sıradan bir yurttaş, zamanının iyi bir aktörüydü…

Demekle olmuyormuş.

Kişinin bir yerlere gelebilmesi için Allahın o kişiye bazı özellikler vermesi de gerekiyormuş.

Örneğin. Kıvrak bir zekâ, hassas bir ruh, maharetli eller, tuttuğunu koparan irade, dürüstlük…