Eh. İnsan ihtiyarlar, kocarsa bir ayağı hastaneden, doktordan çıkmıyor.

 

***

 

Dün hastanedeydim…

Hastane bayağı yoğun…

Devlet Hastanelerine pek giden kimse kalmamış gibi… Doğru devlet hastanelerine pek giden kalmadı. Ancak gerçekten eli mahkûm olanlar gider oldu.

 

***

 

Adam ne diyor? Üç beş kuruş veririm hiç olmazsa insan gibi muamele görür, insan gibi muayene olurum.

Hele benim gibi otobüsü biraz kalabalık görüp de ücretini ödeyerek arka kapıdan binenlerin devlet hastanesine gitmesi mümkün değil. Bu hastanelerin önündeki kalabalığı görünce başım dönüyor.

 

***

 

Her ne ise.

Hastanede EKG’m çekilecek.

Daha önce çalışan kız kapıda bekleyenlerin havale kâğıtlarını toplar sıraya koyarak sırası gelenleri çağırırdı.

Bu defa görevli kız değişmiş. Kapı açıldığında elimdeki kâğıdı uzatarak “kızım şunu da sıraya koyar mısın?” dedim. Yok, amca ben kâğıtları almıyorum. Dışarı da sırada bekle.” Baktım, sıra mıra yok karmakarışık bir şey.

Neyse bir şekilde sıra bana geldi. İçeri girdim. Sedyeye yattım göğsümü açtım elektrotları yapıştırmasını bekliyorum…

Kız odadan çıktı…

Beklemeye başladım… Mübalağasız, gerçi saate baklamdım ama 8-10 dakika gibi bir süre gitti. Ben yarı Tarzan gibi uzanmış yatıyorum.

Tıkır kapı açıldı. Görevli hanımefendi elinde bir kupa kahveyle geldi ve yerine oturarak başladı kahvesini yudumlamaya.  

 

***

 

Ben çıldırmak üzereyim.

Elindeki kahveyi alıp başına dökmemek için kendimi zor tutuyorum.

 

***

 

Gerçekten, belki o anda o kahveye ihtiyacı vardır. Saygı duyarım. Mademki 8-10 dakika gibi bir süre gittin, kahveni, içip geleydin. Ya da kahveni benim işi gördükten sonra içeydin. Benim işim taş çatlasa 5 dakika sürer. Ya da elektrotları bağla o ara iç…

 

***

 

İşin esasına bakılırsa elle tutulacak tarafımız kalmadı…