Şimdi size bir Avukatın yaşam öyküsünden kısa bir kesiti paylaşacağım. Afyonkarahisar ilimizin Dinar ilçesinden, Avukat Mehmet Özalp’tan gelen bu öyküde gönül borcunun bir ülkeye, bir yöreye nasıl ödendiğine tanık olacaksınız.

Keşke yurdumun her bireyi, bu kadar duyarlı olabilse. Sözü, uzatmadan anlatının sahibine bırakıyorum:

                        “UNUTULMAYAN  DOSTLUKLAR…

                        İstanbul üniversitesi hukuk fakültesine girmiştim 1966 yılında. Kasım ayında okul açılmıştı.Şubat ayında Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesine tahsilimi yarıda keserek geri dönmek zorunda kaldım.Babam memur olduğu için dul ve yetim aylığımız dokuz ay sonra bağlanmıştı

Dinar’a geldiğimde bir elektrikçi bana floresans bağlamayı öğretmişti. Aylık on beş liraya orada çalışmağa başladım.Fakirliğin gözü kör olsun …

Derken  benim gibi durumda olan iki arkadaşım ve beni zamanın Belediye başkanı B.Ali Veziroğlu bizleri belediyeye çağırdı.Gittiğimizde niçin fakülteye gitmediğimizi sordu.Bizlerde durumumuzu anlattık.Bizlere fakültelerimize gitmemiz gerektiğini söyledi.

Dinar belediyesinden bizlere kredi vereceğini söyledi.Fakülteyi bitirdikten sonra aldığımız parayı geri ödeyeceğimizi belirtti.Nur içinde yatsın.Gittik okuduk .Ben avukat oldum,diğer arkadaşım elektrik mühendisi diğeri çok de ekonomist oldu.

Okulu bitirdikten sonra aldığız paraları geri ödedik.Ben Dinar’a yerleştim. Ancak aldığım parayı geri vermekle iş bitmiyordu. Ben Dinar halkının  parasıyla okumuştum. Tırnağı bitmemiş yetimlerin parasıyla okumuştum.

İade ettiğim paranın dışında ilçeme bir şeyler vermem gerektiğine inandım.Ne yapabilirim diye düşündüm.. Karınca kararınca Dinar’ın tarihini yazıp kitap haline getirdim.Bununla da yetinmedim.Dinar’a bir etnografya müzesi kurmayı düşündüm.

İlk planda Belediye Başkanım sayın Saffet Acar ile görüşerek müze olabilecek  yer işini hallettik. Dinarımızın iftihar vesilesi  olan gelip geçen misafirlerin uğradıkları Suçıkan parkı içinde ki bir oteli etnografya müzesi için tahsis ettiler. Sağolsunlar.

Eşim ile birlikte etnografik eşyaları toplamaya başladık. Bu süreç altı ay sürdü.Ben buluyordum eşim temizliyordu, götürüp müzeye teşhir için koyuyorduk.

Çocukluğumda çok hoşlandığım hallaç yayını bulmuştum. Onu müzeye koyduktan sonra birde işlevini anlatan fotoğraf veya resim koymayı düşündüm.

Bilgisayarda  hallaç yazıp görseller bölümüne bastığımda  karşıma  bir resim çıktı.Çok duygulandım. Ama tabloda sadece DİYARBAKIRLIOĞLU yazıyordu. Bu eşsiz güzel insana mutlaka ulaşmalıydım.

Zira ondan izin almam gerekirdi.Her şeyden önce bu güzel insanın emeğine  saygı duymaktaydım.İkinci husus ise telif hakkı konusuydu… Ben  hırsız olamazdım. Hallaç resmini bulduktan sonra bu kez de ressamını bulmam gerekiyordu.

Diyarbakırlıoğlu ressam diye bilgisayarda ararken e-mail adresini de buldum.Gece idi… Kendisine bir an önce ulaşmak istiyordum; e-maili yazdım.

“Hocam,” dedim “Ben ve eşim Afyon’un Dinar ilçesinde etnografya müzesi kurduk. Müzeye hallaç yayı koyduk ancak yanına da sizin hallaç resminizi bastırıp koymak istiyoruz. Bunun için sizin izniniz gerekir.” şeklinde bir yazıydı.

Altına adımı soyadımı ve gsm numaramı koydum. Cevap verileceğinden hiç emin değildim. Bir baktım birkaç dakika sonra telefonum çaldı.Telefondaki ses cana yakın bir sesti. ”Avukat Mehmet beyle mi görüşüyorum?” dedi .“

“Evet” dedim .” Ben Mehmet Ali Diyarbakırlıoğlu “ deyince kalbim duracaktı. “Buyurun üstadım” deyince bana aynen şöyle söyledi:

 “Emeğe duyduğunuz saygı dolayıyla size teşekkür ederim” deyince bir tuhaf oldum.”Tabii resmimi koyabilirsiniz” dediler.

Sevincimi anlatamam. Telefonu kapattık. Aradan iki veya üç dakika geçmişti ki büyük üstat tekrar beni aradı.Fotoğrafı nereden indireceğimi sordu.Doğal olarak bilgisayardan deyince ‘Onun çözünürlülüğü az olur, ben size DVD ‘sini yollayayım’ dediler.

Bir insan bu kadar duyarlı olur. Tabii çok sevindim.

Gerçekten aradan birkaç gün geçmedi DVD Dinar Belediyesine ulaştı. Ben DVD de bulunan resimleri Dinar’ın  olanakları dahilinde bastırıp , çerçevelerini yaptırdım ve müzeye taktık.

Aradan belirli bir süre geçti. Dinar da her yıl Uluslar arası boyutta Marsyas Kültür –Sanat ve Müzik festivali düzenlemekteyiz. Bu festivalin koordinatörlüğünü de ben yapmakta idim.

Festivalin başlaması ile Sayın üstadım M. Ali Diyarbakırlıoğlu ve eşleri Fatma Hanım hanımefendi Dinar’a gelmezler mi? Çok sevindik tabii. Benimle beraber eşim ve Belediye başkanım da çok memnun oldular. Ben sabırsızlıkla  dostlarımıza müzemizi gezdirmek istiyordum. Birlikte müzeyi gezdik.

Suçıkan’da oturup bir şeyler yiyip içmek istedik. Oturduğumuzda üstat demez mi “Mehmet Bey bu tablolar benim değil” diye. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü o an.” Nasıl olur hocam altlarında sizin imzanız var “dedim. Babacan gülücüklerini esirgemedi. “Tablolar benim olmasına benim de, ben sizlere orijinaline en yakın şekliyle İstanbul da yaptırıp göndereyim” dedi. Dinar da ancak bu  kadar olabilirdi.

İstanbul’a gittiğinde yaptırdı, ilgilendi.Gerçekten şaheserdi. Telefonda bir ricada bulundum. Yapılacak eserlerden “hallaç”ı iki istemiştim. Eksik olmasın onu da yaptırdılar. Şimdi bunlardan biri de evimin misafir odasının tacı.

Dostluklar böyle kuruldu. O insanı ve eşleri Fatma Hanım efendiyi unutmamız mümkün mü Gaziantep halkı böyle  bir evlat yetiştirdiği için ne kadar övünse azdır. Bu vesile ile Gaziantep halkına da selamlar saygılar. 2.12.2012

 

MEHMET ÖZALP/Avukat”