Gösteriş budalası insanlardan hiç hoşlanmam. Gösterişli laflardan, yapay ışıltılardan da. Çünkü bilirim ki gösteriş, özü saklamak için kullanılan kalın bir perde gibidir. Ne kadar parıldarsa parıldasın, samimiyeti yoksa hiçbir anlamı yoktur.

Kibirden, kendini beğenmişlikten, ‘’bütün dağları ben yarattım’’ havalarından da nefret ederim. İnsanı yücelten şey, gösterdiği tevazu ve kalbindeki iyiliktir. Süslü kişilikler, abartılı tavırlar ise bir yanılsamadan ibarettir.
Bir de yalakalar var. Menfaat için eğilip bükülen, içtenlikten uzak sözleriyle sahte köprüler kuranlar… Onların sözleri ne kulağa samimi gelir ne de kalpte bir iz bırakır. Çünkü çıkarla örülmüş bir cümle, eninde sonunda çürür.
Oysa ben gerçeği severim. İçtenliği, yalınlığı, sahiciliği… Dostoyevski’nin dediği gibi: ‘’Gerçeği, zavallı egoların bile üstünde tutmak gerekir.’’ Çünkü gerçeğin karşısında gösterişin tozu da, kibrin sisi de, yalakalığın gölgesi de eriyip gider.
Hayatta bizi ayakta tutan tek şey sahiciliktir. Samimi bir bakış, içten bir söz, yürekten bir dokunuş… Ne gösterişe ihtiyaç duyar ne de yalakalığa. Çünkü gerçek, tek başına her şeyin en güzeli, en değerlisidir.
Kibrin tacı düşer, gösterişin alkışı diner, yalakanın maskesi yırtılır. Ama gerçek eninde sonunda hepsini rezil eder. Ve gerçeğin sesi sonsuza kadar yankılanır.