Orta Doğu, tarih boyunca küresel güçlerin çıkar çatışmalarının merkezinde yer almıştır. Gazze’de yaşanan gelişmeler de bu tarihsel sürekliliğin bir parçasıdır. Bugün bölgede tanık olunan sessiz işgal, yalnızca bir coğrafyanın değil, aynı zamanda uluslararası düzenin samimiyet testidir. Filistin topraklarının adım adım daraltılması ve halkın yurdundan edilmesi, modern çağın en dramatik insanlık krizlerinden biri olarak tarihe geçmektedir.
OLUMLU YANLAR
Gazze’de yaşanan trajedi, dünya kamuoyunun dikkatini yeniden Filistin meselesine çekmiştir. Sessiz işgalin gölgesinde bile, mazlum halkın mücadelesi bir direniş sembolü olarak zihinlerde yer etmektedir.
Bölgedeki bazı sivil toplum kuruluşları, insani yardım girişimleri ve bağımsız medya kuruluşları yaşananları belgeleyerek tarihe not düşmekte, sessizliğin tamamen hâkim olmasını engellemektedir.
Halkların vicdanında adalet talebinin yükselmesi, ileride uluslararası hukuk açısından yeni arayışlara zemin hazırlayabilir.
OLUMSUZ YANLAR
İşgal süreci sistematik ve planlı şekilde ilerlemekte, uluslararası örgütlerin müdahalesi kınama mesajlarından öteye gidememektedir.
Batı dünyasının insan hakları söylemi, Gazze örneğinde büyük bir ikiyüzlülük sergilemekte, çıkarlar adaletin önüne geçmektedir.
İslam dünyası ise parçalı, dağınık ve etkisiz bir tutum sergileyerek ortak bir tavır ortaya koyamamaktadır.
Sessizlik ve pasiflik, işgali fiilen onaylayan bir zemin yaratmakta; bu durum sadece Filistin değil, tüm bölge için daha büyük çatışmaların kapısını aralamaktadır.
SONUÇ
Gazze’deki gelişmeler, küresel güç dengelerinin çıplak bir yansımasıdır. Sessiz işgal, sadece bir halkın yurdundan edilmesi değil, aynı zamanda dünya düzeninin samimiyet sınavıdır. Adalet ile çıkar arasındaki tercih, devletlerin gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Tarih bize göstermiştir ki, zulme sessiz kalanlar bir gün aynı adaletsizlikle sınanırlar. Bugün görmezden gelinen bir işgal, yarının küresel krizlerini besleyecek ve yeni çatışmalara zemin hazırlayacaktır.
OKUYUCUYA SORULAR
Küresel güçlerin sessizliği, yalnızca çıkar hesaplarının mı bir sonucudur, yoksa daha büyük bir planın parçası mıdır?
Uluslararası örgütlerin etkisizliği, dünya düzeninin sürdürülemez hale geldiğini mi göstermektedir?
İslam dünyasının dağınıklığı, bu coğrafyanın kaderini belirleyen en zayıf halka mı olmaktadır?
Sessiz işgal karşısında bireylerin, halkların ve toplumların yapabileceği direniş biçimleri nelerdir?