Bir kadın için ilişki, huzur bulduğu bir liman olmalı. Yorucu bir savaşın ortasında nefes nefese kaldığı, sürekli kanıt peşinde koştuğu bir arena değil. Çünkü sevgi dediğimiz şey, mücadeleyle kazanılması gereken bir hak değil; karşılıklı olarak gönülden sunulan bir armağandır.

Ne yazık ki günümüzde birçok kadın, ‘’ilgilenilmek’’ için çaba sarf ediyor. Daha çok yazmak, daha çok aramak, daha fazla hatırlatmak, daha fazla sevilmeyi istemek… Dilenci gibi!

Oysa bir kadın sevilmek için değil, zaten sevildiğini hissetmek için vardır. Bir ilişki, bir kadının değerini sorguladığı yer olmamalı; değerini en çok hissettiği yer olmalıdır.

İlgi görmek, önemsenmek, düşünülmek, görülmek, bir lüks değil, sağlıklı bir ilişkinin temel taşıdır. Kadın ya da erkek fark etmez; seven insan, sevdiğine kıymet vermeyi görev değil, zevk bilir. Çünkü değer vermek zorunluluktan değil, içten gelen bir ihtiyaçtan doğar.

Kadın, yanında olduğu adamın kollarında güven bulmalı. Onun yanında ‘’ben yeterliyim, ben değerliyim’’ diyebilmeli. Eğer bir kadın, sürekli ‘’beni düşünüyor mu, beni önemsiyor mu, acaba bu kez arayacak mı’’ diye kendi içinde hesaplar yapıyorsa, orada sevgi değil, yalnızca tüketen bir eksiklik vardır.

İlişki, taraflardan birinin değer görmek için didindiği değil; ikisinin de gönül rahatlığıyla sevildiğini bildiği bir yuva olmalıdır. Çünkü gerçek sevgi, mücadele etmeyi değil; huzurla akmayı seçer.

Kadınıyla erkeğiyle hepimizin ihtiyacı aynı: Sevilmek değil, sevildiğimizi hissetmek. İşte bu yüzden; ilişki bir kadının huzur bulduğu yer olmalı, savaşmak zorunda kaldığı değil.

Sevgi, gönülden akan bir nehir gibi kendiliğinden akmalıdır.