Hayatta yaptığımız yanlışların çoğu, aslında fark etmeden içine çekildiğimiz ortamlardan doğar. İnsan bazen öyle bir çevrede bulunur ki, yanlışlar o kadar sık tekrar edilir, o kadar kanıksanır ki, bir süre sonra gözünde sıradanlaşır. İşte tehlike tam da burada başlar; yanlışı doğru sanmak.

Kimi insanlar, yalanı, ihaneti, vefasızlığı ya da sorumsuzluğu doğal bir davranış gibi yaşar çünkü etrafındakiler de aynısını yapıyordur. Yanlışı yanlış yapan şey sadece eylemin kendisi değil, aynı zamanda ona verilen toplumsal tepkidir. Eğer o tepki yoksa yanlışın maskesi düşmez. Böylece kişi, kendi karanlığını aydınlık sanmaya başlar.

Oysa insan, aynaya sadece yüzünü görmek için değil, ruhunu da sorgulamak için bakmalı. ‘’Herkes böyle yapıyor’’ cümlesi, vicdanın en büyük düşmanıdır. Herkesin aynı yolda yürümesi, o yolun doğru olduğu anlamına gelmez. Çamurun içinden geçen kalabalık, çamuru temiz yapmaz.

Hayat, insanın seçtiği çevreyle şekillenir. Yanlışı normalleştirenlerin yanında duran kişi, önce yanlışları yadırgamamaya başlar, sonra da onlara benzemekten kurtulamaz. Bu yüzden insanın en büyük imtihanı, kiminle oturduğu, kiminle kalktığı, kimden etkilendiğidir.

Unutma: Doğruyu bilmek için kalabalıklara değil, vicdanına danış. Çünkü vicdanın sesi kısıldığında, yanlışı normali görmek sadece bir alışkanlığa dönüşür. Oysa gerçeği görmek, çoğu zaman yalnızlığın sessizliğinde mümkün olur.