Bazı insanlara yaklaşırken içimizde hep aynı saf niyet olur; sevmek, iyileştirmek, güzel şeyler yaşamak. Oysa bazen sevgi, yanlış topraklara düşen bir tohum gibidir. Ne kadar su versen, ne kadar güneşle ısıtsan da tutmaz. Çünkü ait değildir oraya. Her toprak çiçek kabul etmez; bazıları sadece kendi taşlarını büyütür.

Seni kapısının önüne bırakanların penceresine çiçek koymaktan yorulmadın mı? Bazı hayatlarda zorla yer sahibi olamazsın. Bazı kalplere sevgiyle değil, çıkarla yaklaşılmıştır. Sen kalbinden geleni sunarsın, onlar menfaatine göre davranır. Ve sonra bir gün anlarsın ki, herkes sevgini hak etmez. Bazıları sadece sevgini kullanır, bazıları da sevginin değerini sen gittikten sonra fark eder.

Bir söz var, çok doğru: ‘’Okşayan elin değerini bilmeyenler, tekmeleyen ayağı öperler.’’

Hayat tam da böyle bir denge kurar. Kim neyi kıymet bilmeden tükettiyse, sonunda onun yokluğuyla sınanır. Senin naifliğini küçümseyenler, bir gün o inceliğin yokluğunda boğulur.

Bu yüzden, artık kendini ispat etmeye çalışma. Bir kalbe zorla sığamazsın. Bir yere ait değilsen, orada büyüyemezsin. Kendini tüketmek yerine, git ve ait olduğun topraklarda çiçek aç. Çünkü senin sevgin, senin emeğin, senin kalbin değerlidir. Ve doğru yer, doğru zaman geldiğinde; senin o çiçeğin tüm baharı aydınlatır.
Belki bir gün, sen kendi bahçende çiçek açarken, o seni penceresinden izler. Dokunmaya cesaret edemediği güzelliğini. O zaman anlarsın, yanlış yerde solan her çiçek, doğru mevsimini bekliyormuş aslında. Sen git, kendi mevsimine. Çünkü gerçek bahar, seni bekliyor.