Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2025 üçüncü çeyrek verilerine göre, tarım sektörü yıllık bazda %12,7 küçülme kaydetti.
Aslında daralma 2025’in ilk yarısından beri belirgin: İlk çeyrekte yaklaşık %2,1, ikinci çeyrekte ~%3,5 küçülme söz konusuydu.

Yani bu, yalnızca tek çeyrekle sınırlı değil — yıl boyunca devam eden, giderek derinleşen bir düşüş trendi. Bu da “geçici sıkıntı” yerine “yapısal sorun” ihtimalini güçlendiriyor.

Dışsal ve İçsel Baskılar: İklim, Maliyet ve Girdiler

Tarım sektörü yalnızca ekonomik dalgalanmalardan değil; doğal koşullar ve maliyet baskılarından da etkileniyor:
2025 hasat sezonunda ülke genelinde kuraklık ve yetersiz yağış gibi iklim sorunları yaşandı. Bu durum, özellikle buğday gibi stratejik ürünlerde verimliliği düşürdü; bazı veriler, geçen yıl üretimin 2 milyon ton kadar azalabileceğini gösteriyor.
Aynı zamanda girdilerde, özellikle enerji ve sulama giderlerinde ciddi artış olduğu biliniyor. Tarım makineleri, sulama pompaları, gübre ve enerji maliyetlerinin yükselmesi; çiftçinin üretim maliyetlerini artırıyor, bu da ya üretimden vazgeçmeye ya da girdi kullanımını kısmaya yol açıyor.

Ayrıca, tarım nüfusunun yaşlanması ve genç çiftçilerin kırsaldan göçü de yapısal bir sorun olarak öne çıkıyor: Çiftçilerin ortalama yaşı 58’in üzerinde; gençler tarımı terk ediyor, kırsal nüfus azalıyor.

Yapısal Dönüşüm, Sektörler Arasında Kayma

Türkiye ekonomisinde son yıllarda gözlenen “sanayi-inşaat-hizmet” ağırlıklı büyüme; tarımı görece geriye itmiş durumda:
2024 yılında tarım sektörü GSYH içinde hala ~%6 civarında paya sahipti.

Ancak 2025 itibarıyla, sanayi, inşaat, hizmet ve hizmetler dışı sektörlerde büyüme ivmesi sürerken; tarımda negatif üretim var. Bu da anlamlı bir sektörler arası kayma — tarım ekonomik büyümeden, yatırımlardan, teşviklerden daha az pay alıyor.

Bu “yapısal dönüşüm”, kısa vadede makroekonomik büyümeyi sağlayabilir; ama uzun vadede toplumsal, çevresel ve gıda güvenliği açısından riskler doğuruyor.

Tarımdaki Daralmanın Sosyal, Ekonomik ve Gıda Güvenliği Açısından Maliyeti

İşsizlik, Gelir, Kırsal Kalkınma

Tarımın GSYH içindeki payı azaldıkça, bu sektörden geçinen, kırsalda yaşayan milyonlarca insan için gelir ve istihdam riski artar.

Is Jobless Growth Valid in Turkiye? adlı yakın zamanda yayınlanan bir çalışma, tarım sektörünün GSYH içindeki payındaki her bir puanlık artışın — kısa vadede bile — işsizlik oranını 0,471 puan düşürdüğünü ortaya koyuyor. Uzun vadede etki çok daha güçlü: işsizlikte belirgin azalma.

Bu bağlamda, tarımın küçülmesi sadece “sektörel daralma” değil; “işsizlik, yoksullaşma ve kırsal çöküş” tehlikesi anlamına geliyor.

Gıda Arz Güvenliği ve Fiyat Dalgalanmaları

Kuraklık ve verim düşüşü, iç üretimi direkt etkiliyor. Örneğin 2025-26 ürün sezonunda buğday ve arpa üretiminde ciddi düşüşler bekleniyor; bu da yerli üretimle yetinmemiz zorlaşabileceğini gösteriyor.

Ayrıca üretimin azalması ve maliyetlerin artması, gıda ürünlerinde fiyat artışına yol açabilir — bu, enflasyonist baskılar içinde hane halkının bütçesini zorlayabilir.

Bölgesel ve Mekânsal Kalkınma Eşitsizliği

Tarım genellikle kırsal alanlarda yoğun; tarımın zayıflaması kırsal kesimlerin çekiciliğini azaltır, göçü hızlandırır, şehirlerde yoğun nüfus, altyapı ve sosyal sorunları tetikler.

Ayrıca, tarımsal faaliyet, yalnızca üretim değil — yerel ekonomiler, geleneksel bilgi birikimi, kültürel devamlılık, kırsal sosyal yapının sürdürülebilirliği demek. Tarımın çöküşü, bu yapıların da erozyona uğraması anlamına gelebilir.

Ne Yapılmalı? Uzun Vadeli Politika ve Strateji Önerileri

Tarımdaki bu daralma — basit mevsimsel dalgalama ya da kısa vadeli bir kriz değil; yapısal bir kırılganlığa işaret ediyor. Bu yüzden politika yapıcılar ve sivil toplumun acilen adım atması gerekiyor:

Destek ve teşvikler yeniden yapılandırılmalı: Halen çok düşük olduğu belirtilen tarımsal desteklerin — kredi, sübvansiyon, uygun faiz, sigorta, altyapı — artırılması gerekiyor. Örneğin sulama altyapısı, üretim teknolojisi, lojistik ve depolama gibi yatırım alanları öncelikli olmalı.

Genç nüfus tarıma dönmeli: Kırsalda yaşamı cazip hâle getirecek — eğitim, sağlık, sosyal yaşam imkanları; gençleri çiftçiliğe teşvik edecek — programlar geliştirilmeli.

İklim değişikliği ve kuraklık riskine karşı önlemler planlanmalı: Su yönetimi, sürdürülebilir tarım, iklim dostu tarım teknikleri ve “akıllı tarım (smart farming)” yaygınlaştırılmalı. Bu konuda özel sektör, start-up’lar ve kamu iş birliği teşvik edilmeli.
Gıda güvenliği stratejisi oluşturulmalı: Tarımı dışa bağımlı hâle getirmek yerine, ulusal üretim kapasitesini koruyacak, çeşitlendirecek ve stabil hâle getirecek politikalar — hem üretici hem tüketici dengesi gözetilerek — önem kazandığından.
Bölgesel kalkınma modeli benimsenmeli: Sadece şehir merkezlerinde değil; kırsalda da istihdam, altyapı, sosyal hizmetler geliştirilmeli; tarımın çöküşü bir kırılma değil, dönüşüm fırsatına çevrilmeli.

Neden Umutsuz Değiliz — Ama Harekete Geçmezsek …

Evet, tarımda çok ciddi bir gerileme var. Ancak bu, otomatik olarak tarımın tamamen çöküşü demek değil.
Ülkemizde hâlâ geniş bir tarım alanı, işgücü ve üretim potansiyeli mevcut.

Teknoloji, modern tarım metotları, akıllı sulama, dijital tarım sistemleri gibi yenilikler: doğru yönlendirme ile verimliliği artırabilir, maliyetleri düşürebilir.

Doğru politikalar, teşvikler, planlı destek ve uzun vadeli stratejiyle — tarım yalnızca geriye gitmeyebilir; yeniden canlanabilir, sürdürülebilir ve verimli bir hâl alabilir.

Fakat bu, “bugün değilse yarın” demek kadar gerçek. Eğer gerekli adımlar atılmazsa, tarımdaki bu daralma — toplumsal, ekonomik ve çevresel birçok sorunu da beraberinde getirebilir.

ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar