Üst üste geliyor gibi… Bir türlü nefes alamıyormuşsun gibi. Açıklamak istesen kelimeler yetmiyor, izah etmek istiyorsun ama kimse anlamıyor. Oysa içinde fırtına gibi dönen bir sessizlik var; ne isyan ediyorsun ne de tamamen kabulleniyorsun. Sadece sabrediyorsun.
En çok da kendi fedakârlıklarına üzülüyorsun. Çünkü sen elinden geleni yaptın, hatta belki gerekenden fazlasını. Ama karşılığı sessizlik, ilgisizlik ya da haksızlık oldu. Buna rağmen vicdanın rahat, çünkü hiçbir kötülüğe kötülükle karşılık vermedin.
Bazen ‘’hiç geçmeyecek’’ gibi geliyor. Acı, kırgınlık, özlem…
Hepsi kalıcı sanıyorsun. Oysa bir gün dönüp baktığında sadece birkaç silik hatıra kalacak. Herkes gibi, her şey gibi, bu da geçecek.
Belki değmeyecek bu kadar sabretmene, bu kadar susmana. Ama farkında olmadan başka birine dönüşüyorsun. Daha güçlü, daha bilge, daha sessiz ama daha derin birine.
Çünkü sabır sadece beklemek değil; olgunlaşmak, kabullenmek ve sonunda kendi iç huzuruna varmak demek. Ve sen, o huzura her geçen gün biraz daha yaklaşıyorsun.
Ve bir gün fark edeceksin; seni en çok yoran şeylerin aslında en çok olgunlaştıran şeyler olduğunu. Fedakârlıkların, sessiz kalışların içinden geçen ama söyleyemediğin her cümlenin seni sen yaptığını… Evet, değmedi belki ama değmeyecek şeyleri bırakmayı öğrendin.
Ve şimdi, kimseye değil, sadece kendine dönüyorsun. Çünkü bazen kazanmak; susarak, sabrederek ve sonunda hiçbir şey olmamış gibi yürüyüp gitmekte saklıdır.