Bir dokunu bin ah dinle, derhler ya. Aynen öyle oldu. Bir dokundan, bin ah geldi has arkadaşım Husuli Özbilgin’den.
Kendisini Gaziantep’te fahri Çevre Bakanı ilan ettiğim dertlerinden biri daha. Aslında dert kendisinin, toplumun derdi. Ne var ki toplum dertlerine sahip çıkmadığından, sorumluluk Özbilgin gibi dostlara yükleniyor.
“GÜZEL VE DE ÖRNEK BİR İŞ YAPMANIN HAZZINI YAŞAMAKTAYIM BU GÜN!
Bu gün 28/Kasım/2012. Saat 12,30 civarında eşimle birlikte Safaşehir’deki evimizin çevresinde yürüyüşe çıktık.
Güneşli güzel bir Sonbahar günü idi! Dönüşte Dedeman’ın berisindeki, yolumuzun sağındaki boş araziden çok koyu bir duman çıkıyordu.
Alevler çok fazla idi. Galiba ya bir tarlanın anızını ya da bir traktör tekerini yakmışlardı Ya da başka yanıcı maddeyi… Uzaktan bilmemiz mümkün değildi.
Aklımdan Alo Çevre’nin numarasını çevirmek geldi. O numarayı bilmiyordum. Sonra Jandarmanın 156 olan numarasını aradım. Kendimi tanıttım ve olan olayı anlatmaya başladım.
Daha ben anlatırken oradaki aslanlar aslanı jandarmam itfaiyeye haber vermeye başladı. Yolun ortasındaki taşlara oturup, eşimle oluşacak gelişmeleri izlemeye başladık.
Çok sürmedi, bir itfaiye arabası bizim tarafa saptı. Sevindik. İkimiz de o an gelen arabanın olayın olduğu yere ulaşıp ulaşamayacağı endişesine kapıldık. Vallahi ulaştı ve suyu fışkırtmaya başladı. Uzun uğraştan sonra yangını söndürdü.
Ayağa kalktım ve onlara uzaktan el salladım. Görmeleri mümkün değildi ama ben o anki coşkumu belirtmek istedim ve sonra da onları ve kendi kendimi alkışladım.
Evimize çok mutlu olarak dönmenin zevkini yaşadık. Sırası gelmişken söyleyeyim. Alo çevre’nin numarası 181 imiş! Jandarma söyledi.
Buna benzer bir olay da Ağustos ayı içinde, karşımızdaki yolun hemen öbür yanında olmuş ve yakılan maddenin yanıp bitmesi yarım saat kadar sürmüştü.
O yanma olayı süresince ana yoldan en az bin araba geçti. Hepsi de atmosferimize yayılan o siyah dumanı gördü.
Birisi bile arabasından inip, arabasının yangın söndürücü tüpünü kullanarak o yanmayı durdurmadı.
Ülkemdeki o insanlar adına ben çok utandım. Aslında o bir evin yanındaydı ve o yananın çevresinde mermerciler ve lokantalar vardı ve vakit gündüzdü.
Oradakilerin hepsi de o feci manzarayı gördü ve kılını bile kıpırdatmadı. Çok yazık.
Sonra ben şu sonuca vardım. Demek ki bu ülkeye, bu ülkenin bütün insanını çevreci yaptıracak bir ÇEVRE AĞASI’na ihtiyacı var.
1996 yılından beri söylerim hep. BU KİŞİ BELKİ DE BEN OLABİLİRİM DİYE.
Maalesef ÇEVRE BAKANLIĞI dahil, hiç kimse benimle ilgilenmedi…
Maya takvimine göre, 12/Aralık/2012 de kıyamet kopacakmış. Maya takvimine göre 12 Aralık ne zamana denk geliyorsa artık…
Aslında yıllardan beri tüm dünya orman yangınlarıyla ve de su baskınları ile boğuşmakta. Evini sel basan aileler için aslında kıyamet kopmakta!
Tekirdağ veya Çerkezköy de kurban arifesi olan selde 150 koyununu kaybetmiş bir köylünün ağlayışı hala gözümün karşısında durmakta.
Onun için o gün büyük bir kıyamet günü idi…”
***
Her birimizin kendimize göre kıyametlerimiz var. Ama bizim kıyametlerimiz kimin umurunda.
Onların derdi, varsa yoksa Taksim’e, Çamlıca Tepesine cami yaptırıp bunu oy’a tahvil etmek. Bizde bu akıl varken daha çoook kıyametlerimiz olacak.