Devletler ve kanunlar insanlar için vardır. İnsanın huzurla, insanca yaşaması için vardır. İnsan yoksa hiçbir şeyin değeri ve anlamı da yoktur.

Her şey insan için içindir!

 İnsan rengi ile boyu-posu ile aklı ile vs. tek düze değildir. Her kişinin genetiği gibi düşüncesi ve dünyaya bakışı da farklıdır. İnsanı, toplumları zenginleştiren bu farklılıklardır. Yönetimleri/iktidarları yönlendiren ve verimli çalışmasını sağlayanlar da bu farklılıklardır.

 Sürekli aynı görüşteki kişilerden feyiz almak, onlarla görüş alış verişinde bulunmak hiçbir iktidarı/yönetimi ileriye götürmemiştir. Kendi kısır döngülerinin içinde bir süre sonra yok olmuşlardır.

 

Oysa farklı görüşleri kucaklamak erdem olduğu gibi bir gerekliliktir/ zorunluluktur. Zira farklılıklarla, vatandaşa yeterli hizmetin verilip verilmediği, yönetimden hoşnut olup olmadığı öğrenilir. Ülke insanının huzurla yaşayıp yaşamadığı ölçülür. Böyle fırsatlarda yüzyılda birkaç defa yaşanır.

 21. yüz yılın ilk fırsatı 2013 yılının mayıs ayında başladı.

 Günlerdir Taksim Gezi Parkı’ndan gençler sesleniyorlar. Yeşili, doğayı korumakla başlayan seslere değişik yaşların ve şehirlerin sesleri de katıldı. Ses, bir tek doğayı korumak değildi elbette. Bastırılan, susturulan, değiştirilmeye çalışılan değerlere karşı duruşun sesleriydi, yükselen sesler.

 Türk insanı olduğu noktadan geriye gitmek istemiyor. Düşündüğünü özgürce söylemek istiyor. Yaşantısına ve nasıl yaşayacağına karışılmasını istemiyor. İsteklerine ulaşmak için de yalnızca Türk Bayrağını asmış. Ne parti adı var ne de herhangi bir ideoloji; öylesine insanca ve içten gençliğin sesi.

 İster beğenin ister beğenmeyin ama bu seslere kulak vermek zorundasınız. Bu sesleri önemsemek zorundasınız. Bu seslerin sahiplerini muhatap almak ve konuşmak zorundasınız.

Zira bu sesler Türkiye’nin asıl sahipleri olan gençlerin sesleri.

Gelecek onların avuçlarında.

 

Sevgiyle