‘’İnsan hayatta bir kere sever, bir kere âşık olur. Diğerleri ya aldanıştır ya da katlanış’’. Mevlana bu sözüyle yalnızca aşkı tarif edemez; aynı zamanda insanın kalbini, kaderini, hatta teslimiyetini tarif eder. Çünkü bazı sevgiler, yalnızca sevmekle değil, bir daha asla aynı şekilde sevememekle tanımlanır.

O bir kere denilen seviş; zamanın durduğu, kalbin başka türlü attığı, gözün başka türlü baktığı, aklın tüm hesaplardan vazgeçtiği yerdir.

O aşk; kimliğini, gururunu, geçmişini ve hatta geleceğini bir kenara bırakıp, sadece ‘’ben buradayım’’ diyebilmektir. Sonsuzun içinde bir ihtimaldir. Kalan her şey ya o ilk sevdanın gölgesi, ya da yürek yorulmasın diye kurulmuş bir tahammül sahnesidir.

Peki neden bir kere? Çünkü ilk gerçek sevgi, insana kendi içini gösterir. Ve bir kere içini gören insan, başka hiçbir kalpte aynı aynayı bulamaz. Diğerleri kıyasla büyür, kıyasla eksilir. O ilk olan ise kıyas kabul etmez. Ne eksilir ne çoğalır. Olduğu gibi kalır _ hatta gitse bile kalır.

Zaman geçer, hayat değişir. İnsan yeniden sever, yeniden bağlanır belki. Ama bir yerlerde biliriz: O bir kere olan, yüreğin anahtarıydı. Diğerleri kilidi açmaz. Ya anahtar deliğine uymayan anahtarlardır, ya da hiç kilidi olmayan kapılar…

Mevlana’nın dediği gibi, gerisi ya bir yanılgıdır ya da bir alışkanlık. Aşkın adı çoktur ama özü birdir. Onu bir kere tadan, kalan her yudumda eksik bir tat alır.
Çünkü bazı kalpler yalnızca bir kere gerçekten çarpar. Ve bazı insanlar, yalnızca bir defa gerçekten sever.

Ey kalbine bir kere gerçekten dokunmuş olan okur,

O aşk senden gitmiş olsa bile, o hal sende kalır. Kıymetini bil. Çünkü Mevlana’nın dediği gibi bazı şeyler tekrarlanmaz. Bazı aşklar sadece bir kez yaşanır; sonra ya unutulurmuş gibi yapılır ya da hasretle hatırlanır.