Ukrayna ve Rusya arasında savaş başladığında yazdığım “Savaş Kartı” başlıklı yazıda, dünyanın artık eskisi gibi olmayacağına dikkat çekmiştim. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin aksine, bir ülkenin ilk kez paravan örgütler yerine doğrudan diğer bir ülkeye konvansiyonel silahlarla saldırdığını ifade etmiştim.
Bugün geldiğimiz noktada dünya, karmaşık ve çözümü güç bir duruma sürüklenmiş durumda. Yakın gelecekte, ABD’nin Venezuela ve diğer Orta Amerika ülkelerine yönelik tutumunun aktif çatışmalara dönüşmesi halinde dünya, geniş kapsamlı bir savaşın eşiğine gelebilir. Çıkarlara dayalı "yeraltı kaynakları mücadelesi" yeni yüzyılda da önemini korumakta.
Güç kavramı her şeyin önüne geçmiş durumda. Uluslararası hukukun hiçbir ülkeyi savunamadığını en son Gazze örneğinde net bir şekilde gördük. Para ve silah gücü ellerinde olan ülkelerin diğerlerinin kaynaklarını nasıl kolaylıkla sömürdüğüne şahit olduk ve olmaya devam edeceğiz. Yalnızca Arap ülkelerinden yirmi yıl içinde trilyonlarca dolar çıkar elde eden ABD ve İngiltere, güvenlik ya da başka bahanelerle isteklerinden çok daha fazlasını her zaman almışlardır.
Yeni yüzyılın en önemli madenlerinden biri olan nadir toprak elementleri için ABD, dünyanın pek çok bölgesinde faaliyet göstermeye devam ediyor. Dünyadaki üretim ağlarını ve İpek Yolu'nu elinde tutan Çin, aynı zamanda devasa nadir toprak elementlerine sahip olmasıyla gelecek yüzyılda daha da büyüyecek gibi görünüyor.
Bu gelişim, üretim rotaları ve enerji konusunda kontrol sahibi olan Çin'in gücünü ABD için bir tehdit haline getiriyor. Ancak Çin’e karşı doğrudan bir saldırının risklerini bilen ABD, Venezuela’dan kutup bölgelerine, Türkiye’den diğer stratejik sahalara kadar birçok alanda etkisini artırmak için çeşitli yöntemlere başvuruyor.
Tekrar Afganistan’da yerini almak istiyorlar, Panama Kanalı’nı hedefliyorlar. Dünyada önemli olan ne varsa, ABD’nin odağına giriyor. Birçok stratejik bölgede üslerini genişletmeye devam ediyorlar. ABD yaşamını sürdürmek için dünyanın ham madde rezervlerini ve ekonomik yollarını kontrol etmek isterken, İsrail ise bu gücün içine sızan ve düşüncesini şekillendiren bir virüs gibi hareket ederek kendi isteklerini dayatıyor.
Farklı hesapları olmasına rağmen, para ve lobi gücü bu iki ülkeyi ortak hedeflerde buluşturuyor. Bu gibi detaylara baktığımızda, yakın bir gelecekte dünyada uzun soluklu bir barışın mümkün olacağını öngörmek imkânsız görünüyor, aksine tansiyon giderek artacak gibi duruyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nda devletlerin aldığı kararlar sonucunda yapılan anlaşmalar görece sağlam ve uzun vadeli olmuştu.
Ancak bugün, bağımsız karar alabilen liderlerin sayısının sınırlı olması işleri daha da zorlaştırıyor. Buna bir de küresel para gücünü eklediğimizde, barışın kangren haline geldiğini söylemek mümkün. Yeni dünya düzeninde biri dominant güç olma çabasında, diğeri ise varlığını sürdürebilmek adına dünyanın dört bir yanında etkinliğini artırmaya çalışıyor.
Hiçbir dönemde para ve silah bu kadar suyu bulandırmamıştı. Artık gelecekte olacakları tahmin etmek neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. Kendiniz, aileniz ve sevdikleriniz için her zaman bir B planınız olsun. Selam ve dua ile...