Son yıllarda sigara içme yaşının ne kadar düştüğünü hepimiz görüyoruz. Henüz çocuk denecek yaşta gençlerin, okul kapılarından çıkarken ellerinde sigarayla yürüdüğüne şahit oluyoruz. Dahası, bazen kız çocuklarının bile ağzında sigara görmek, insanın içini acıtıyor.
Bu yalnızca bir sağlık sorunu değil; aynı zamanda büyük bir saygı ve değerler meselesidir. Eskiden öyle miydi? Bizim çocukluğumuzda öğretmen sınıfa girdiğinde herkes ayağa kalkardı. Öğretmenin sözü kanun gibiydi.
Sokakta öğretmenini gören bir öğrenci yolunu değiştirir, başını önüne eğerdi. Aileler, “Öğretmen ne derse doğrudur” diyerek çocuklarını eğitirdi. Öğretmen, aileden sonra en büyük otoriteydi. Bugün ise tablo ne yazık ki farklı.
Öğretmene karşı saygı azalmış durumda. Uyarı yapan öğretmen, bazen öğrenciyle, bazen de velisiyle karşı karşıya kalıyor. Okulda öğrenilmesi gereken sadece matematik, fen ya da tarih değil; saygı, edep ve sorumluluk duygusu da olmalı.
Ancak bu değerler yalnızca okulda kazandırılamaz. Burada en büyük görev ailelere düşüyor. Çocuk, ilk terbiyesini evde alır. Anne-babasına saygı duymayı öğrenmeyen bir çocuktan öğretmenine saygı beklemek hayal olur.
Evde sigara içilen, kötü alışkanlıkların normalleştirildiği bir ortamda büyüyen çocuk, bunun yanlış olduğunu nasıl fark etsin? Sigara, küçük yaşta başlayan bir alışkanlık değil; büyük bir hatadır. Bu hatayı yalnızca çocuklara yüklemek kolaycılık olur.
Onlara rehberlik etmeyen, sınır koymayan, değerleri aktarmayan biz yetişkinler de sorumluyuz. Aile, okul ve toplum olarak yeniden düşünmek zorundayız: Biz bu nesle ne öğretiyoruz? Belki de önce kendimize sormalıyız: Çocuklarımız bizden ne görüyor ne öğreniyor?
Saygıyı kaybeden bir toplumda, sağlıklı bir gelecek kurmak mümkün mü? Duman sadece sigaradan değil, kaybolan değerlerden de yükseliyor. Ve bu duman dağılmazsa, yarınlarımızı görmek zorlaşacak. İstersen daha sert, daha duygusal ya da daha kısa bir versiyonunu da hazırlayabilirim.
Sigara içme yaşının çocukluk seviyesine kadar düşmesi sadece bireysel bir tercih değil, toplumsal bir çözülmenin açık göstergesidir. 80’li yılların gençliği, yokluk içinde büyüse de saygıyı, edebi ve sınır bilincini hayatının merkezine koyardı.
Öğretmen, o dönem yalnızca ders anlatan biri değil; yol gösteren, örnek alınan bir otoriteydi. Aileler öğretmeni destekler, çocuğun terbiyesini okul ile birlikte şekillendirirdi. Bugün ise öğretmenin sözü zayıflamış, aile-öğretmen bağı büyük ölçüde kopmuştur.
Sigara, küçük yaşlarda cesaret göstergesi sanılmakta, yanlış alışkanlıklar normalleştirilmektedir. Oysa sorun gençlerde değil, onları yönlendirmesi gereken yetişkinlerdedir. Değerler evde başlar, okulda pekişir, toplumda anlam kazanır.
Saygının olmadığı yerde ne sağlıklı birey yetişir ne de güçlü bir gelecek kurulabilir. Bu nedenle kaybolan 80’li yılları değil, o yılların saygı anlayışını yeniden hatırlamak zorundayım.