Üç eğitim sendikasının yaptığı açıklamalar dikkatle incelendiğinde, her bir sendikanın kendi ilke ve amaçları doğrultusunda değerlendirmeler yaptığı açıktır. (Yazıyı kaleme aldığım sırada, bu konu ile ilgili olarak yaptığım araştırmada, Türk Eğitim Sen sendikasının bir değerlendirmesine ulaşamadım.)

Her üç sendika da, hedefledikleri çalışma yaşamı ve toplumsal yapı doğrultusunda değerlendirmeler yapmıştır.

Objektif bir gözle bakıldığında, Eğitim Bir Sen sendikasının serbest kıyafet talebinin gerekçesinde yer alan, şu tespit doğrudur; “ Gerek 657 sayılı Kanun’da, gerekse diğer kanunlarda, kamu görevlilerinin kılık-kıyafetlerine yönelik hiçbir düzenleme mevcut değildir. Anayasa’nın 13. maddesindeki “temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir”

Eğitim Bir Sen sendikası, kamuda serbest kıyafet eylemini, her ne kadar bütün özgürlükler adına yaptığını açıklasa da, bu eylemin başörtüsüne özgürlük temelinde yapıldığı açıktır. Ancak böyle olsa bile, 12 Eylül askeri darbesinin bir kalıntısı olan kılık-kıyafet yönetmeliğinin, bu eylemle çöpe atılacak olması umut vericidir.

Eğitim Sen’in, yaptığı değerlendirmede, Kılık-Kıyafet Yönetmeliğine hayır vurgusunu yapması ve Eğitim Bir Sen’in serbest kıyafet eylemini kendi bakış açısından değerlendirmesi, özellikle bu sendika tarafından, öğrencilere serbest kıyafet tartışmalarıyla eş zamanlı gündeme getirilen “eşofman giyme eylemi” gibi garipliklerin geride bırakılması anlamında olumlu olmuştur.

Eğitim Sen’in, son on yılda çalışma yaşamında ve eğitimde gelinen nokta açısından yaptığı tespitler de tamamıyla doğru tespitlerdir.

Ancak Eğitim Sen, her sendikanın kendi tabanı açısından önemli bulduğu konuları kamuoyu gündemine getirmesinin bir demokrasi ilkesi ve sendikanın varlık nedeni olduğunu, sendikaların ancak bu şekilde yaşayabileceğini unutmamalıdır.

Her dönemde, her sendika kendi tabanının ve üye profilinin talepleri doğrultusunda eylemler geliştirir. Geçmiş sendikal sürece bakıldığında, sendikaların zaman zaman maaş ve ek ödemeler, atamalar, yer değiştirmeler gibi ekonomik ve özlük hakları ile ilgili talepleri; zaman zaman da yeni anayasa, örgütlenme, siyaset yapma hakkı, pantolon giyme serbestisi, anadilde eğitim, barış, kılık-kıyafet serbestisi gibi siyasal talepleri ön plana çıkararak mücadele yürüttükleri ortadadır.

Gelinen aşamada, başta kadınlar olmak üzere, kamu görevlilerinin nasıl giyineceklerine karar vermek ne siyasi iktidarların, ne de sendikaların haddi olmamalıdır. Eğitim sendikalarının kılık-kıyafet serbestisi konusunda izleyecekleri en doğru politika, özgürlükleri genişletme doğrultusunda olmalıdır. Bu da, 12 Eylül askeri darbesi kalıntısı kılık-kıyafet yönetmeliğinin yürürlükte kalmasıyla sağlanamaz.