Bugün bir unvanınız olabilir. Belki müdürsünüz, belki amir, belki de seçilmiş bir makamdasınız. İnsanlar kapınızı çalıyor, sizi ayakta karşılıyor, sözünüzü dinliyor olabilir. Ancak sormanız gereken asıl soru şu: Size saygı mı duyuluyor, yoksa mecburiyetten mi boyun eğiliyor?
Unvanınıza güvenerek insanlara sert davranabilir, küçümseyebilir ya da yok sayabilirsiniz. Peki ya bir gün o unvan sizden alındığında? Aynı sokaktan sıradan bir vatandaş olarak geçtiğinizde, o gün ezdiğiniz gözlerle tekrar karşılaştığınızda ne olacak?
İnsan hafızası, unvanları değil, davranışları saklar. Size nasıl hissettirdiğinizi, bir zor zamanda nasıl yaklaştığınızı unutmaz. Kimse, “Ne kadar yüksek bir makamdaydı” diye hatırlanmaz. Ama çoğu kişi, “O koltuktayken bile insandı” diye anılır ya da “Kibirliydi, insan yerine koymazdı” diye...
Hayat sürprizlerle dolu. Bugün yönettiğiniz kişinin yarın size yardım eli uzatması gerekebilir. Ve o an geldiğinde, size davranışlarınız kadar değer verilecektir.
Yerel bir yöneticinin yıllar sonra pazarda halkın arasında sessizce dolaşırken, vatandaşların ona hâlâ selam verip hal hatır sorması… İşte gerçek saygı budur. Çünkü o kişi unvanıyla değil, insanlığıyla hatırlanmıştır.
Sonuç mu? Çok net: Koltuğunuz geçici, insanlığınız kalıcı. Davranışlarınızla iz bırakırsınız, kartvizitle değil.