Bir konu derinlemesine araştırılmadıkça, o konu hakkında çeşitli söylemler ortaya atılır, tevatürden tevatüre geçirilerek masala dönüştürülür.

Bunlardan biri de yapımı 1600’lü yıllara dayanan TAHMİS KAVESİ’dir.

xxx

Önce şunu belirtmeliyim ki kahveye Tahmis isminin verilmesinde ne İngiltere’nin ne İngiliz askerlerinin ne de Londra’daki Thames nehrinin ilgisi vardır.

xxx

Tekke Camisinin hemen yanı başında Mevlevi Tekkesi bulunur. Tahmis Kahvesi ve dükkanlar Türkmen Ağası ve Sancak Beyi Mustafa Ağanın oğlu Yusuf Ağa tarafından bütün masrafı karşılanmak üzere, Mevlevi Tekkesine gelir getirilmesi amacıyla inşasına 1635 yılında başlanmış 1638 yılında bitirilmiştir.

Tahmis 1901 ve 1903 yıllarında iki büyük yangın geçirmiştir. Aynı sülaleden gelen ve mevlevihanede postnişlik yapan Feyzullah Oğlu Şeyh Münip Efendi Tahmis Kahvesi ve otuz üç dükkânı yeniden yaptırmıştır.

Bir Divanı da bulunan Gaziantep’in şairlerinden Hasip Durri Efendi, “Ateş-i Suzan”, “Yangın” ve “Harık-i Dilsüz” şiirlerinde yangını ve yangın sırasında olan olayları çok güzel gözler önüne serer.

Hasip Durri bu şiirlerinde yangının nasıl başladığını, nasıl büyüdüğünü, görevlilerin vurdumduymazlığını, kimilerinin yangının oluşturduğu telaştan yararlanarak nasıl yağmaya giriştiklerini, zararın bilançosunu acı, acı anlatır.

xxx

“Tahmis” kelimesi Arapça kökenlidir. Türk Dil Kurumunun sözlüğünde tahmis kelimesi “1.Kahve ve bunun gibi şeyleri kavurma. 2.Kavrulmuş ve öğütülmüş kahve satılan yer” olarak açıklanmaktadır.

Tahmis isminin yanı sıra uzun yıllar “Lokuslu Kahve” ve “Tömbekici Kahvesi” olarak da anılmıştır.

xxx

Bir rivayete göre IV. Murat Bağdat seferi sırasında burada dinlenmiş ve dibek kahvesi içmiştir.

Eskiden, şimdi olduğu gibi kahve değirmenleri yoktu. Kahve, cevizden oyma dibeklerde dövülürdü. 1938 yılında Cumhuriyet İlkokuluna (Sarı Mektep) gittiğimde okulun bitişiğindeki Kahveci İzzet’in böyle bir dibekte kahve dövdüğünü anımsıyorum.

xxx

Cumhuriyetin ilk yıllarında Halkevi’nden sonra en büyük yapı olduğu için Tahmis Kahvesi toplantı salonu olarak da kullanılmıştır.

Bu nedenle “Mekteb-i İrfan”, “Hayat Fakültesi”, “Halk Kütüphanesi” gibi isimlerle de yâd edilmiştir.