Hayatın bize öğrettiği en keskin gerçeklerden biri şudur: Zihniyet olgun değilse yaşın hiçbir hükmü yoktur. Çünkü yaş yalnızca rakamdır, ama olgunluk bir idrak meselesidir. Bazen çok genç bir insanın yüreğinde derin bir bilgelik buluruz, bazen de yılların ağırlığını taşımış ama hala çocukça inatların içinde sıkışıp kalmış birini.
Mantık ağır basmıyorsa fiziksel güzelliklerin de bir kıymeti yoktur. Çekici bir yüz, kusursuz bir beden ya da göz kamaştıran bir gülümseme… Hepsi ilk bakışta etkileyici olabilir. Fakat bir ilişkinin devamını getiren şey mantığın, duygularla uyumlu bir denge kurmasıdır. Aklı olmayan güzelliğin ömrü çok kısadır.
Zekâda birleşilemiyorsa, yani iki insan aynı zihinsel evrende buluşamıyorsa, herhangi bir ilişkinin derinleşmesi imkânsızdır. Çünkü zihinler aynı dili konuşmazsa, ruhların ortak bir şarkıyı söylemesi beklenemez. Zeka sadece bilgi değil; anlayış, empati, farkındalık ve vizyon demektir.
Birlikte keşfetmeye istek yoksa o yolculuk da sadece zaman kaybıdır. İlişki dediğimiz şey aslında iki insanın ortak serüvene çıkmasıdır. Yeni şehirler görmek, yeni fikirler öğrenmek, birbirini yeniden ve yeniden tanımak… Eğer bu keşif heyecanı yoksa zaman sadece boşuna akıp gider.
Ve en önemlisi: Temeli çürükse, verilen hiçbir vaadin hükmü yoktur. Çünkü sözler, temelsiz bir binanın duvarları gibidir; süslü görünebilir ama ilk rüzgârda yıkılır. Sağlam bir zemine oturmayan her bağ, gecikmeli bir enkazdan başka bir şey getirmez.
O yüzden ilişkilerde ölçü, yaş, güzellik ya da vaat değil; zihnin olgunluğu, mantığın rehberliği, zekânın uyumu ve birlikte yol alma isteğidir. Geriye kalan her şey, zamanı tüketmekten öteye gitmez.
Belki de mesele doğru zamanda doğru insana rastlamaktır. Zihni olgun, kalbi dengeli, zekâsı paylaşmaya açık biriyle yol kesiştiğinde; yaşın da, güzelliğinde, sözlerin de bambaşka bir anlamı olur. O zaman vaatler, temelleri sağlam bir geleceğin ilk harfleri olur.