Bazen karşımızdaki insan öyle davranır ki, aklımızla değil kalbimizle de sınanırız. Sizi küçümser, yok sayar, değersiz hissettirir, hatta öfkenizi kabartır. İnsan böyle anlarda iki yolun eşiğine gelir: Aynı şekilde karşılık vermek ya da kendi çizginde kalmak.

Bazıları intikamla, aynı mukabeleyle yol alır. ‘’ O bana böyle davrandıysa, ben de ona öyle davranırım’’ der. Ama ben öyle değilim. Bana nasıl davranılırsa davranılsın, ben karakterimin bana yakıştığı gibi davranırım. Çünkü ben, karşımdakinin seviyesine inerek değil; kendi seviyemde kalarak var olurum.

Bilmiyorum onun yaşadıklarını, bilmiyorum içinden geçen fırtınaları. Ama bildiğim bir şey var; ben kendimden ödün vermem. Kalbim nasılsa, dilim de öyle olur. Kötülük gördüğümde bile daha nazik, daha naif, daha şeffaf davranırım. Çünkü kötülüğe kötülükle karşılık vermem, beni onunla aynılaştırır diğer türlüsü. O karşımdakinin sorunu.

Basitliğe basitlikle cevap vermem. Kötülüğe kötülükle yürümem. Benim yolum başka; benim yolum karakterimin bana çizdiği yoldur. Bana öğretilendir. Karakter, insanın en değerli zırhıdır. O zırhı çıkarıp başkasının kirli silahını kuşanmak, kendini inkâr etmektir.

Ben kendim kalmayı seçerim. Çünkü bu sadece bir davranış biçimi değil; bir duruş meselesidir. Ve unutma: İnsanların gerçek gücü başkalarının kötülüğüne rağmen iyi kalabilmesinde saklıdır.

Çünkü unutma; kötü gitmek seni onun seviyesine indirir, iyiliğini korumak ise onu, kendi yaptığının aynasında boğar. Benim karakterim bana kalkan, senin tavrın sana tokattır.