Bir ilişki de sadece sevgili olmuyorsun sadece.

Bazen onun yerine düşünen bir akıl oluyorsun.
Bazen susup içine atan bir duvar…
Bazen onun ebeveyni gibi şefkatle sarıyorsun.
Bazen en yakın arkadaşı olup gözyaşlarını siliyorsun.
Bazen her şeyini bırakıp sadece onun iyiliği için fedakârlık yapıyorsun.
Ve bazen, tüm bunları yaparken kendini kaybediyorsun.
Ama bir gün…
O çok bildik cümle geliyor tokat gibi yüzüne.
‘’Yapmasaydın!’’
‘’Ben mi dedim sana yap diye?’’
İşte bu, bir ilişkide yaşanabilecek en büyük nankörlüktür.
Sen bir yangına su taşırsın, o sana kibriti uzatır.
Sen yola fener olursun, o gözlerini yumar.
Sen sevgini verirsin, o hesap sorar.
Sen varlığını adarsın, o yokluğunu bahane eder.
İnsan, yaptığı fedakârlığın takdir edilmesini beklemek zorunda değildir.
Ama yok sayılması, görmezden gelinmesi, suç gibi gösterilmesi…
İşte bu, insanın kalbini söndürür.
Çünkü sevgiyi ticaret gibi yapmadık biz. ‘’Şunu yaptım, karşılığında bunun alayım’’ diye değil…
Sevdik, çünkü içimizden geldi.
Verdik, çünkü sevgimiz taştı.
Ama en çok da, değerli hissedelim diye…
Ve ne acı ki, en çok bu yüzden değersizleştirildik.
‘’Yapmasaydın’’ diyen biri, senin sevgini değil; senin sınırlarını yok saymış biridir.
Senin özverini değil; kendi bencilliğini yüceltmiştir.
Ve bu cümle, aslında onun ne kadar yoksun olduğunu fısıldar sana: Şefkatten, empati duygusundan ve gerçek sevgiden…
‘’İnsaan, kendi etmese de kıymeti bilinmeyince eksilir.’’ _ Cemal Süreya