Hayatın en ağır yüklerinden biri, söylenememiş sözler ve ertelenmiş adımlardır. Bir telefon aramasını ertelemek, bir özrü geciktirmek, bir farkındalığı yıllar sonra dile getirmek… Bunların hepsi omuzlarında taş gibi birikir. Çünkü insan, ‘’keşke’’ nin ağırlığını yıllarca sırtında taşır.

Birçoğumuz, taktik yaparak, zamanı kollayarak, ‘’daha uygun bir an gelir’’ diye bekleyerek aslında anın güzelliğini kaçırıyoruz. Oysa hayat, ertelemeye gelmeyecek kadar kısa.

İçinden geleni söylemek, kalbinden geçeni paylaşmak için en doğru zaman her zaman şu andır.

Kaybetmekten korktuğumuz için sustuğumuz her cümle, aslında kendimizi kaybetmeye bir adımdır. Oysa kaybetmenin ya da kazanmanın ötesinde, asıl mesele tertemiz ve içten bir şekilde yaşayabilmek. Çünkü günün sonunda ölüm var; en büyük gerçeğimiz, en büyük eşitleyicimiz.
O halde yapmamız gereken belli: İçimizden geldiği gibi davranmak. Ne taktik, ne oyun, ne strateji… Sadece samimiyet ve hareket. Çünkü yarın belki de hiç gelmeyecek. Ve geriye sadece söyleyemediklerimiz kalacak.

Bugün kalbini aç; çünkü yarın, belki de hiç gelmeyecek.