Son zamanlarda siyasetin dilinde sıkça aynı cümle dönüp duruyor:

“Emekliler devlete yük oluyor.”

Ne kadar kolay söyleniyor değil mi?

Bir kalemde, bir ömür çalışmış milyonlarca insanın alın teri, emeği, onuru “yük” ilan ediliyor.

Oysa asıl yük kim, hiç düşündünüz mü?

Kamu kurumlarının yönetim kurullarına, sadece partili oldukları için oturtulan ve “huzur hakkı” adı altında binlerce lira alanlar mı?

İki yıl milletvekilliği yapıp, bir kere bile soru önergesi vermeden ömrünün sonuna kadar ballı maaş alanlar mı?

Tüm ailesinin masraflarını devlete ödeten, makam aracıyla markete gidenler mi?

Asıl yük, işte o ayrıcalıklardır.

Asıl yük, liyakatsiz atamalarda, gereksiz harcamalarda, halktan kopmuş yönetim anlayışındadır.

Emekli, bu ülkenin yükü değildir.

Emekli, bu ülkenin hafızasıdır, emeğidir, sabrıdır.

Yıllarca prim ödeyip, şimdi geçinmeye çalışan o insanlar, bu ülkenin gerçek sahipleridir.

O yüzden kimse bize emekliyi suçlu göstererek vicdanımızla alay etmesin.

Eğer bir yükten bahsedeceksek, o yük; adaletsizliğin, kayırmanın ve israfın ta kendisidir.