İnsanın hayatında en büyük yıpratıcı unsurlardan biri, karşılanmayan beklentileridir. Birine güvenip sırtını yasladığında, verdiğin emeğin, gösterdiğin ilginin, harcadığın zamanın aynı ölçüde geri dönmesini beklersin. Oysa hayatın matematiği bu kadar adil işlemez.
Beklenti aslında görünmez bir sözleşmedir. Sen farkında olmadan zihninde imzalarsın: ‘’Ben bunu yaptım, karşılığında şunu bekliyorum.’’ Fakat o sözleşmenin diğer tarafı çoğu zaman bu anlaşmadan bihaberdir. İşte burada dengesizlik başlar. Beklediğini alamadığında hayal kırıklığı, hayal kırıklığıyla birlikte stres kaçınılmazdır.
Psikolojide stresin en önemli kaynaklarından biri, belirsizliktir. Beklentiler karşılanmadığında belirsizlik büyür. ‘’Acaba yanlış mı yaptım? Daha fazlasını mı yapmalıydım? O neden görmedi?’’ gibi sorular zihni kemirir. Ve kişi, bir olayın kendisinden çok, onun hayal ettiği şekilde gerçekleşmemesinden yorulur.
Beklentilerimizi azaltmak değil, gerçekçi kılmak bizi korur. Bir insandan insanüstü şeyler beklediğimizde yıkımı da büyük olur. Ama insanı insan olarak, kusurlarıyla kabul edebildiğimizde, hayal kırıklıkları da küçülür. Çünkü biliriz ki, kimse bizim zihnimizde kurduğumuz senaryoyu oynamak zorunda değil.
Stresin panzehiri, beklentiyi kontrol etmektir. İçinde ‘’bana şunu vermek zorunda’’ cümlesi geçen her düşünce aslında zihne yük bindirir. Oysa ‘’ben elimden geleni yaptım, gerisi onun seçimidir’’ diyebilmek, hem ruhu hafifletir hem de ilişkileri daha sağlıklı kılar.
Unutma; beklenti ne kadar yüksekse, hayal kırıklığı da o kadar büyük olur.
Dengeli bir kalp, dengeli bir hayatın anahtarıdır.