Aralık ayına girer girmez yine aynı tartışmalar başladı: “Asgari ücret ne kadar olacak?”
Sanki hepimiz cevabı bilmiyormuşuz gibi…
Ne olacak? Açıklanacak, bir süre tartışılacak, kimine göre “yetersiz”, kimine göre “fazla” denilecek. Peki sonra? Sonrası malum: Asgari ücret artınca fiyatlar da artacak. Market etiketleri, kira bedelleri, servis ücretleri… Hepsi birden kendi “asgari zammını” ilan edecek.
Eee? O zaman bu zamdan ne anladık?
Ama işin bir de diğer yüzü var. Bir köşe yazarı olarak fotoğrafı biraz geniş çekmek lazım.
⸻
İşçinin Gözünden: “Nefes alacak yer bırakmadınız”
Bugün asgari ücretle çalışan biri daha zammı almadan ekside.
Elektrik faturası zamlı, kira zamlı, pazar filesi zaten dudak uçuklatıyor.
“En azından maaşım artacak” diye beklerken, o artış markaların fiyat etiketlerine önceden yansıyor bile. Yani işçi zammı cebine koymadan kaybediyor.
İşçinin beklentisi çok büyük değil; sadece yaşayabilmek.
Ay sonunda eksi bakiyeye düşmeden, çocuğun beslenme çantasını eksiltmeden, evde ısınmayı düşünmeden bir ay geçirmek…
Bunun adı lüks değil, bunun adı insan gibi yaşamak.
⸻
İşverenin Gözünden: “Zam değil, yük artıyor”
Peki işveren cephesi?
Özellikle KOBİ’ler asgari ücret zammını sadece maaş farkı olarak görmüyor. Bunun SGK’sı var, vergisi var, yol-yemek yan gideri var.
İşveren şöyle düşünüyor:
“Ben işçiyi elbette mağdur etmek istemem ama bu artışla birlikte kendi maliyetim de katlanıyor. Bu yükle fiyat artırmadan nasıl ayakta kalayım?”
Büyük şirketler bir şekilde amorti ediyor ama küçük işletmeler için her zam = yeni bir kriz demek.
Bazıları çareyi işçi çıkarmakta, bazıları çalışma saatlerini kısmakta, bazıları ürün fiyatlarını yükseltmekte buluyor.
Yani sonuç yine dönüp dolaşıp vatandaşa çarpıyor.
⸻
Kısır Döngü: Artan Asgari Ücret – Uçan Fiyatlar
Bu ülkede asgari ücret artışı çoğu zaman bir iyileştirme değil, bir “denge düzeltmesi.”
Enflasyon o kadar hızlı, o kadar kontrolsüz ki asgari ücret artışı daha cebe girmeden eriyor.
Herkes birbirine bakıyor:
İşçi “yetmez” diyor, işveren “taşıyamam” diyor, hükümet “şartlar bu” diyor.
Gerçek soru şu:
Sorun asgari ücretin kaç lira olduğu mu, yoksa bu parayla ne kadar yaşanabildiği mi?
⸻
Çözüm? “Zam” değil, “düzen” gerekiyor
Bu kısır döngünün kırılması için tek başına zam yetmez.
Fiyat istikrarı olmadan yapılan her artış sadece kağıt üzerinde iyileşme yaratır.
Üstelik işçiyi de, işvereni de aynı anda zorlayarak kimseyi memnun etmez.
Asgari ücretin adil seviyeye gelmesi kadar,
• piyasada fahiş fiyat kontrolü,
• küçük işletmelere vergi ve SGK destekleri,
• çalışanlara yaşam maliyetini düşüren sosyal politikalar
olmadan bu düzenin değişmesi zor.
⸻
Sonuç: Herkes haklı ama kimse kazanmıyor
Bir yanda geçinemeyen işçi…
Diğer yanda ayakta kalmaya çalışan işveren…
Ve ortada sürekli değer kaybeden bir para birimi…
Aralık ayı geldi, tartışmalar yeniden başladı.
Ama asıl soru hâlâ masada duruyor:
Bu ülkede insanlar “asgari” bir hayatı ne zaman gerçekten ne zaman yaşanabilecek seviyede olacak?